Adnan Oktar Suç Örgütüne yönelik dava, Silivri Cezaevi girişindeki duruşma binasında başladı. Konuyu köşesinde değerlendiren Nagehan Alçı "Bu operasyonu gerçekleştirmek kolay değildi. İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan ve ekibi yıllardır yapılamayanı başardı ve sürecin en önemli adımı atılmış oldu. Ama işin henüz bitmediğini bilmeliyiz. Adnan Oktar Örgütü ile tamamen hesaplaşılabilmenin önünde hâlâ engeller mevcut." diye yazdı. "Bu duvarla toplum olarak yüzleşmeyi başarabilirsek yaşanan onca mağduriyetten, Türkiye’nin “Spotlight”ı olacak bir öykü çıkarabiliriz. Bunun için en çok biz gazetecilere görev düşüyor" diyen Alçı medyayı işi sulandırmakla suçladı. İşte Alçı'nın o yazısı; MEDYA İŞİ SULANDIRIYOR Ben bu davanın medya eliyle sulandırıldığını düşünüyorum. Bu işin içi boşaltılmamalı. Adnan Oktar’ın doların düşüşü ve İstanbul seçimlerini dahi kendine bağladığı deli saçması iddiaları neden medyada bunca yer buluyor? Hem bunlar hem de Cumhurbaşkanına yönelik sözümona tehdit kokan küstah ve yalan ifadeler gördüğüm kadarıyla bu örgütün bir taktiği. Bu ‘seksi’ konular konuşulsun esas suç unsurları geri planda kalsın isteniyor.KEDİCİKLER’İ KONUŞMAK ADNANCILAR’IN İŞİNE GELİYOR Kedicikler meselesi de yine olayı magazinleştirme aracı olarak bence Adnancılar’ın işine geliyor. Halbuki bu olay çocuk tacizi ve tecavüzü olarak ifade edilse iş sulanmaz. Bakın ortada para aklama, ruhsatsız silah, askeri casusluğa teşebbüs ve hepsinden önemlisi çocuk ve kadın istismarı ile ilgili somut suçlamalar var. Biz medya olarak bunların üzerine gitmeli, Oktar’ın mahkemedeki şovunu sayfa sayfa vererek bu örgüt liderinin oyununa gelmemeliyiz!HER GÜN MEKTUPLAŞTIKLARI DOĞRU MU? Mesela bu davanın ilerlemesine önemli engellerden biri şu: Öğrendiğime göre Adnan Oktar örgütü cezaevinde her gün mektuplaşıyor ve birbirleriyle görüşüyorlar. Oktar emrindeki müritlerine itirafçı olmalarını engellemek için devamlı yazıyor. Bu mektuplarda yeniden kavuşacakları vaadinde bulunuyor ya dakorkutuyor. Hatta bununla ilgili itirafçı olan Beril Koncagül’ün ve başka bazı eski Adnancılar’ın ifadeleri var. Aileler de bu sürekli mektuplarla örgütün diri tutulmasından şikayetçiymiş.Bu doğruysa örgüt iddiası ile yargılanan insanların kendi aralarında haberleşmelerinin önüne neden bir engel konmuyor? Mesela FETÖ’nün ana unsurları da birbirleri ile böyle mektuplaşabiliyorlar mı? Ben bu konuyu araştıracağım, Adalet Bakanlığı’na sorup bir sonraki yazıda anlatacağım.İKİ İFADE NASIL AYNI OLUR? Adnan Oktar ve Didem Ürer verdikleri ifadelerde neredeyse bire bir aynı konuştular. Bu bile tek başına aralarında net bir örgütsel irtibat olduğunu gösteriyor. Adnan Oktar argümanları üretiyor ve örgüt üyeleri ile paylaşıyor, böylece ortak bir dil üzerinden savunma yapılıyor. Böyle bir şeye nasıl izin veriliyor, anlamıyorum. Bu davanın üstünün kapatılması ve sulandırılması ihtimaline dair bir nokta daha var.OKTAR’IN UMUDU OLAN İSİMLER Adnan Oktar bazı gazeteciler ve politikacılar ile yakın münasebet kurmuş. Onlara imkanlar sağlamış ve kendi malum taktikleriyle de onları örgüt tabiriyle kendine gebe bırakmış. Adnan Oktar örgütünün şu an başlıca umudu bu isimler. Fakat bu faaliyet çok sinsi şekilde yürütülüyor. Örgütün en çok korktuğu mevzu sistem içindeki erkeklerin ve kadınların gerçekleri itiraf etmesi ve yapı içinde ciddi çözülme yaşanması. Zaten bu mücadele ancak böyle başarılı olabilir.O yüzden örgütün içinden çıkan ve gerçekleri itiraf edenler aleyhine medya propagandası yaptırmak şu an temel Adnan Oktar stratejisi. Dediğim gibi bu örgütle mücadele bitmedi. Henüz her şey yeni başlıyor...