Erdoğan’dan asgari ücret açıklaması
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte sileceğiz” diyerek, “Asgari ücret konusunun kendi takvimi var biliyorsunuz. İşçilerimizi ara zamla rahatlatmıştık, şimdi de işçi ve işveren kesimini bir araya getirip en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
16. Zirvesi'ne katılmak üzere gittiği Özbekistan dönüşü uçakta
gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Gazetecilerin soruları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarını
şöyle;
SORU: İlk günden bu yana Gazze meselesinde çok kararlı bir duruş
sergilediniz. Meseleyi sahiplendiniz, dünya platformuna taşımakta
öncülük ettiniz. Siz bu yola çıktığınızda, diğer liderlerin sessiz
kaldığını, adım atmadığını gördük. Sizin bu kararlı çıkışınız
neticesinde sessiz liderlerin de sizinle birlikte bu meselenin
çözümü konusunda sizin yanınızda yer aldığını gördük. BM Genel
Sekreteri Antonio Guterres’in bile bu zamana kadar görmediğimiz,
beklenmedik bir cesaret örneği sergilediğini gördük. Bu süreçte
sizin liderliğinizde atılan adımlar, sonucu nereye yöneltir?
Gelinen noktada ateşin sönmesi yönünde olumlu bir gelişme mi olur,
yoksa herkesin korktuğu ateşin yayılması meselesi mi
gerçekleşir?
İsrail bu zulmü, barbarlığı sergilemeye eğer devam ediyorsa, burada
tüm ülke liderlerinin düşünmesi gereken bir şeyler var demektir.
Biz duruşumuzu baştan beri cesaretle ortaya koyduk ve bunu yapmaya
devam ediyoruz.
İsrail, Filistinlileri bugün katletmeye başlamadı. Bu işin bir
geçmişi var. Mazisi 1947’lere kadar dayanıyor. Eğer, ben Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'nda 1947 haritasıyla bugünkü haritayı
mukayeseli bir şekilde orada tüm dünyaya haykırdıysam bunun bir
nedeni var. Bunu yaparken bir şeyleri ortaya koyuyorum. Bu
katliamlar 1947’den itibaren başladı ve o günden bugüne
Filistinlilerin barındıkları, kaldıkları yerler ne kadardı, bugün
ne kadar? İsrail'in o topraklardaki durumu neydi, bugün ne? Tüm bu
hususlara dikkatlice baktığımızda adeta İsrail ile Filistin’in
haritaları arasında bir değiş tokuş söz konusu. Şu an itibariyle
tabii saldırıların başlangıcından itibaren başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere İsrail'in arkasında tüm Batı yer alıyor.
Eğer, Guterres, gerçekten takdir edilecek bir çıkış ortaya
koyduysa, ki bunu yaptı, bunun da bazı sebepleri var. O da hakkı,
hakikati gördü, görüyor. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri
olarak hakkın ve haklının yanında yer alıyor. Bu noktada şu konuya
dikkat etmek lazım. Amerika'nın ve İsrail’in yanında kaç ülke var?
Birleşmiş Milletler’deki insani ateşkesin sağlanması için yapılan
oylamada Amerika'yla beraber olan 14 ülke vardı. Ama 120 ülke
bunların karşısında dimdik durdu. 40 veya 41 ülke de çekimser
kaldı. Bu cesur ülkeler bütün dünyaya bir mesaj veriyor. “Ey
Amerika, sen ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin, İsrail haklı
değil. Haklı olan buradaki mazlumlardır. Bu mazlumların yanında da
gerçekten hakkı ve hakikati savunan ülkelerdir.” diyorlar. İşte 120
ülke Birleşmiş Milletler’de bir duruş ortaya koydu. Aslında 40-41
çekimser ülke de aslında 120 ülkenin yanında sayılır? İnşallah
Riyad Zirvesi’nden sonra arkadaşlarımla yeniden telefon
diplomasisine odaklanacağız. BM’de hakkı ve adaleti savunanların
sayısını daha da artırmaya yönelik bir çalışma başlatacağız.
Bizim buradaki bütün temennimiz sadece insani yardımların geçiş
koridoru değil. Ayrıca İsrail'e yönelik, yaralı Filistinli
mazlumların geçişlerini sağlayacak baskıyı artırmak. Hedefimiz
Gazze’den bütün bu insanların tıbbi yardımları verebileceğimiz
noktalara geçişini sağlamak. Bunların içinde kanserli hastalardan
tutun hafif ve ağır yaralılar bulunuyor. Biz bu koridor açılırsa bu
yaralıları ve kanser gibi kronik hastalıkları olan kardeşlerimizi
hastanelerimize almaya hazırız. Bunun için de hazırlıklarımızı
tamamladık. “Yaralıları ve kronik hastaları verelim” şeklinde bazı
olumlu sinyaller geliyor. Eğer gerçekten bunları hastanelerimize
alabilirsek insani ve İslami görevimizi de yerine getirmiş
oluruz.
"Umutsuz olmak diye bir şey yok"
SORU: Gazze’de ateşkesin sağlanması ve sürecin kalıcı barış
istikametine doğru ilerlemesi konusunda umudunuz var mı?
Türkiye’nin bunu sağlamadaki rolü ne olacaktır?
Umutsuz olmak diye bir şey yok. Tabii ki umudumuz var. Umudumuz
olduğu için bu çalışmaları yürütüyoruz. Ama şunu da unutmamak
gerekir. 2-2,5 buçuk milyon nüfuslu bir Gazze’den söz ediyoruz.
Burada şu anda 11 bin’e yakın çocuk, kadın, yaşlı Filistinliler can
verdi. Bunun yanında 25-30 bin yaralı var. Şu anda devasa bütün o
binalar yıkılmış, enkaza dönmüş vaziyette. Acaba bu enkazların
altında durum nedir? Gelen haberler tabii fecaat. Bütün bunlarla
birlikte bu enkazlar nasıl kalkacak, kalkma imkanı var mı? Onlara
yönelik de tabii yoğun bir çalışma gerekecek. Bütün bu iş
makinaları vesaire, onların çalışması zaman alacak. Bunlara yönelik
de yaptığımız diplomatik ataklarda bazı olumlu sinyaller alır
gibiyiz. Temennim odur ki bunlar hayata geçer. Onun için Riyad
Zirvesi’ni çok çok önemsiyorum. Biz toplumların vicdan pusulasının
daima doğruyu gösterdiğine inanıyoruz. Ateşkesi sağlamak öncelikli
hedefimizdir. Bunun için atılması gereken tüm adımları atıyor,
denenmesi gereken tüm yolları deniyoruz.
İnsanların ölümünü durdurmak, korkudan titreyen çocukları
kucaklamak ve onların acılarını bir nebze de olsa hafifletme
gayreti bizim için nihai sonuç değil çözümün başlangıç noktası
olacaktır. Türkiye olarak tüm uluslararası platformları aktif ve
konuya dair işler halde tutmaya çalışıyoruz. Ateşkesi temin etmek
için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz.
Muhataplarımıza doğrunun, adil ve kalıcı çözümün yol haritasını
anlatıyor, bu çözümün hayata geçmesi için uluslararası kamuoyu
oluşturmaya çalışıyoruz. Ateşkes sonrası atılacak adımları en ince
ayrıntısına kadar planlıyor, ayakları yere basan, sürdürülebilir
barışı inşa etmek için formüller geliştiriyoruz.
SORU: Birkaç boyutu var ama genelde ABD ve İsrail’in son döneme
baktığımızda, özellikle Beyaz Saray'ın “aynı noktada olmadıkları”
açıklamasından yola çıkarak, bir Gazze işgali, iki Gazze'den halkın
çıkmaması, üç Gazze'de yönetim ve dört iki devletli çözüm konusunda
son dönemde Biden ile Netanyahu arasında ciddi bir fark olduğunu
görüyoruz. Bu sizce gerçek bir fark mı, yoksa “mış” gibi yapılan
bir durum mu? Bir yandan da Netanyahu’nun tasfiyesine gidecek bir
süreçten bahsediliyor. Acaba buna katılır mısınız? İki devletli
çözüm derken de 1967 sınırlarını kabul ediyor mu ABD? Tüm bunlara
rağmen nükleer denizaltıyı neden bölgemize gönderdi ABD?
Tabi bunlara inanmak mümkün değil. Geçenlerde, ABD’nin Dışişleri
Bakanı Antony Blinken malum Türkiye'ye geldi ve Dışişleri Bakanımız
Hakan Fidan ile bazı görüşmeler yaptı. Görüşmeler esnasında, tabii
kendisine bazı tekliflerimiz Dışişleri Bakanımız tarafından
yapıldı. O da neydi? Örneğin şu anda günde 20-30 tır geçiyor. Tabii
insani bir yardım değil. Bunun yükseltilmesi, en az 500 tıra bunun
çıkarılması gerekir teklifi yapıldı. Onun da buna olumlu yaklaştığı
Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan tarafından bana nakledildi.
Temennimiz odur ki eğer hakikaten bu 500 tır hal yoluna girerse bir
nebze olsun biraz rahatlama olur gibi. Çünkü burada ilaç, gıda,
özellikle su bütün bunlara ciddi manada ihtiyaç var. Bütün bunların
yanında hatırlayın bir ambulans konvoyunu vurdular. Bütün bunların
yanında ambulans açığının da giderilmesi lazım. Tedbirlerimizi
aldık, alıyoruz. Yoğun bir şekilde bu ambulans açığını da
gidereceğiz. İlaç, gıda vesaire konusunda da bazı ülkelerle iş
birliğine de girerek adımlarımızı atacağız.
Amerika’da bir politika değişikliği konusuna gelecek olursak, Öyle
bir hava var. Sadece orada değil tüm Batı’da, İngiltere’de,
Fransa’da var. Bizim hamasi söylemler, içi boş insani şovlara değil
somut adımlara ihtiyacımız var. Diyorlar ki “daha iyi bir yol
haritası için çabalıyoruz.” BM kararlarından daha iyi bir yol
haritası olur mu? Şayet ateşkes konusunda samimiyseniz BM’nin
kararlarının uygulanması konusunda İsrail’e baskı yapın. Çünkü
insanlar ölüyor, anneler kundaktaki bebeklerini, çocuklar anne
babalarını kaybediyor. Kanayan bu yarayı durdurmak için bir şeyler
yapmaya çalışıyoruz. Bu hissiyatı ABD paylaşmaya başlarsa İsrail’i
durdurmak daha da kolay hale gelir.
"Barıştan söz edilemez"
SORU: Sizin de ifade ettiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakanı Antony
Blinken hafta başında Ankara’ya geldi. Sadece Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan ile görüştü. Bu ziyaret boyunca siz memleketiniz
Rize’deydiniz. Hatta yanlış bilmiyorsam Blinken’in uçağı Türkiye
hava sahasından ayrılırken sizin uçağınız Rize’den Ankara’ya geldi.
Blinken’e uygulanan karşılama ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın
kendisine yaklaşımı çok konuşuldu. Amerika'ya hem simgesel anlamda
hem de görüşmelerde diplomasi manasında nasıl mesajlar verildi?
Dışişleri Bakanlığımız diplomasinin gereklerini ve protokol
kurallarını gayet iyi bilir ve uygular. Bakanlığımız konuğuna,
temsil ettiği makama yakışır bir şekilde yaklaşımda bulunmuştur.
Tüm dünyada ABD protesto ediliyor neden? Çünkü İsrail’in Gazze’de
yaptığı katliama destek vermek ABD’yi tepkilerin hedefi haline
getirdi. Eğer 3 gün içinde İstanbul Yenikapı'ya 1,5 milyon insan
geliyor, orada toplanıyorsa bu bir şeyi ifade ediyor. Yani “bizim
sesimize kulak verin. Bizim sesimizi dünyaya haykırın.” diyorlar.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in en büyük hatası en başta oldu.
İsrail’e gittiğin zaman, “Ben buraya ABD Dışişleri Bakanı olmanın
yanında bir Yahudi olarak geldim.” dersen bunun da bir karşılığı
olur. Bunun karşılığı ne? İşte bunun karşılığı da bir anda
Yenikapı'ya 1,5 milyon insanın toplanmasıdır. Türkiye'nin değişik
yerlerinde birçok bu tür toplulukların bir araya gelmesidir.
İngiltere'de, Fransa'da, Amerika'da Beyaz Saray'ın önünde on binler
bir araya geldi. Bunlar bir işaret fişeğidir. Biz Türkiye olarak bu
konuda ne düşündüğümüzü, çözüm formüllerimizi herkesle
paylaşıyoruz. Biz artık bu sorunun ortadan kalkmasını istiyoruz.
Diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak, insan odaklı
yaklaşımımızın sahada karşılık bulması için çaba harcıyoruz. İnsan
hakları ve uluslararası hukuk bu kirli savaşın bir an önce
durdurulmasını emrediyor. Kimse kendini uluslararası hukukun
dışında bir yere konumlandırmamalı ve böylesi bir pervasızlık
sergilendiğinde herkes ona karşı tutum takınmalıdır. Maalesef
İsrail sözünü ettiğim pervasızlığın odağıdır. İsrail meselesi
çözülmeden de ne bölgemizde ne dünyada tam manasıyla barıştan ve
tam anlamıyla uluslararası hukuk düzeninden söz edilemez.
"İsrail halkının yüzde 60-70'i Netanyahu'nun karşısında"
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım sizin de söylediğiniz gibi dünyanın her
yerinde halk nezdinde İsrail aleyhtarı gösteriler oluyor. Bu
gösterilerin neticesinde de sizin de söylediğiniz gibi hem
Amerika’nın hem Batılı devletlerin tutumunda değişiklik söz konusu.
Günün sonunda fatura Netanyahu’ya kesilip bugüne kadar yapılan
katliamlar örtbas edilir mi? Yoksa bu kadar büyük bir tepkinin
oluştuğu bir dönemde iki devletli çözüm konusunda daha ileri bir
adım atılabilir mi?
Yani şunu çok açık net söylemem lazım. Bu konu üzerinde fazla
durmak bana göre çok da isabetli olmayabilir. Ama Netanyahu’nun
bugünü yarına göre iyi günleridir. Şu anda İsrail halkının yüzde
60-70’i Netanyahu’nun karşısında yer alıyor. Rehinelerle ilgili
konuya gelince, Hamas’ın sivilleri rehine olarak tutmak gibi bir
derdi yok. Tam aksine, olması gereken İsrail'in elindeki
Filistinlilerin bırakılmasıdır. Şimdi biz Türkiye olarak burada
araya gireceksek burada İsrail'in yapması gereken şey
Filistinlilerin süratle bırakılması ve öbür taraftan da
İsraillilerden Hamas’ın elinde olanların hemen bırakılmasıdır. Ama
burada iki şey var. Asker var. Sivil var. Zaten Hamas’ın sivilleri
bırakmamak gibi bir kararlılığı yok “bırakırız” diyorlar. Tabii
orada askerler var. Bu askerlerin içerisinde üst rütbeliler de var.
Ama İsrail’in kalkıp da 5 yaşında, 10 yaşında, 15 yaşında çocukları
rehine alacak kadar vicdani olmayan tutumu da ortada. Olumlu
adımlar atıldığı takdirde biz her türlü riski alır ve bu işin
çözümüne katkıda bulunmaya çalışırız. İsrail son bir ayda Batı
Şeria’da 2 bin’e yakın kişiyi tutukladı. Ondan önce içinde kadın ve
çocukların da bulunduğu hapishanelere atılmış 10 bin civarında
insan var. Hamas öncelikle kadın ve çocuklar olmak üzere Batı Şeria
ve Gazze’de İsrail tarafından tutuklanan Filistinlilerin serbest
bırakılmasını istiyor.
Körfez ülkeleri ne yapabilir?
SORU: Siz de çok önemsediğinizi söylediniz malum hafta sonu
Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi olacak. O zirvede
Türkiye’nin ajandasında neler olacak?
Şu anda bu konuştuklarımızı orada aynen konuşacağız. Ama bu
zirvenin zaten ana başlığı İsrail-Filistin arasındaki bu savaş
olacak. Konunun tüm detaylarına varıncaya kadar orada konuşmak ve
bir an önce insani ateşkesin sağlanmasını teminine yönelik
müzakereler yapmak için toplanacağız. “Buraya katılan ülkelerin her
biri ne yapabilir?” sorusuna odaklanacağız. Körfez ülkeleri ne
yapabilir? Körfez ülkelerinin dışındakiler ne yapabilir?
Malezya’sı, Endonezya’sı, Pakistan’ı, Türkiye'si hepimiz ne
yapabiliriz bunları orada ayrıntılı bir biçimde konuşacağız. Zaten
konuştukça da birçok şey o masanın üstüne dökülecek.
Ben Riyad’daki toplantıyı bu nedenle çok önemsiyorum. İslam
ülkelerinin Filistin Davası ile ilgili hassasiyeti malum ve hem
ateşkesin sağlanması hem kalıcı barış ile ilgili yapabileceğimiz
çok şey var. Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek
şekilde atmalıyız. Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış
adımlar en başta Filistin Davasına zarar verir. Bu sebeple yaşanan
katliamlara da tepkimizi gösterecek, barış için hangi alanların
açılabileceğini de konuşacağız. Tüm önerilerimizi kardeşlerimizle
paylaşacak bir ortak aklın oluşması için çaba göstereceğiz. Orada
alınacak kararların sürecin devamı için çok önemli olacağını
düşünüyorum. İnanıyorum ki bölge ülkelerinin ve İslam dünyasının
temsil edildiği bu zirveden çıkacak kararlar, İsrail’in zulmünü
durdurmak için büyük bir adım olacaktır. Bizler bu bölgenin
insanlarıyız, dışarıdan bu bölgeye gelenler gibi fevri ve popülist
politikalar ortaya koyamayız. Buradaki her acı bizim canımızı
yakıyor.
Buradaki her istikrarsızlık bizleri etkiliyor. Birlik içinde çözüm
yolu vardır ve biz Riyad’da o yolları konuşacağız. Bizim
önceliğimiz de derdimiz de barış.
"CHP başına kimi getirirse getirsin değişmez, değişemez"
SORU: Bildiğiniz gibi ana muhalefet partisi CHP’de geçen hafta
genel başkan değişimi yaşandı. Bu konudaki düşüncelerinizi yaklaşan
yerel seçimler bağlamında alabilir miyiz?
Biz ne dedik? Bay Bay Kemal dedik. Dediğimiz oldu mu? Oldu. Bunu
ilk söylediğimiz zaman yapsaydı bu kadar olumsuz olmayacaktı. Ama o
zaman durum çok farklıydı. Bunların birbirinden farkı yok. Bunu
zaten söyledim. Ne dedim? Al birini vur öbürüne. Biri Demirtaş'a
selam gönderiyor. Biri Kavala'ya selam gönderiyor. Aynı şekilde
diğeri de onlara selam veriyor. Şimdi bunlar hala Demirtaş'a selam
gönderirsem ben güçlenirim havasındalar. Kavala'ya selam
gönderirsem güçlenirim diye düşünüyorlar. Yahu güçlenemezsin. Sen
de kaybedeceksin. Öbürü de kaybedecek. Eğer bu parti Atatürk'ün
partisiyse Atatürk'ün partisinde milli olmayan, yerli olmayan kimse
barınamaz ve barınamayacaktır. Şimdi 31 Mart bunun kantarı olacak
ve bu kantarda İstanbul, Ankara başta olmak üzere inşallah Cumhur
İttifakı gereğini yapacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi başına kimi getirirse getirsin değişmez,
değişemez.
"En makul çözümü bulacağımıza inanıyorum"
SORU: Sorum ekonomiyle ilgili olacak. Enflasyonla mücadeleye hız
kesmeden devam ettiğinizi yakından takip ediyoruz. Asgari ücretle
emeklilere yapılacak zamla ilgili bir açıklamanız olur mu?
Küresel gündemi de meşgul eden enflasyon sorunu ile mücadelede
kararlıyız.
Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte
sileceğiz. Biz hep çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona
ezdirmeyeceğiz dedik ve hamdolsun sözümüzü tuttuk. Asgari ücrete
cumhuriyet tarihinde yapılmamış oranda zam yaptık. Emeklilerimizin
maaşlarını artırdık ve onları daha da rahatlatacak çözümleri
geliştirdik ve çok yakında uygulayacağız. Biliyorsunuz
emeklilerimizi kısa vadede rahatlatacak 5 bin liralık ikramiye
ödemelerini de bu ay içerisinde yapmayı planladık. Aldığımız
tedbirlerle yapacağımız ödemelerle emekli ve çalışanlarımızın
yanında durduk, bundan sonra da durmaya devam edeceğiz. Asgari
ücret konusunun kendi takvimi var biliyorsunuz. İşçilerimizi ara
zamla rahatlatmıştık, şimdi de işçi ve işveren kesimini bir araya
getirip en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum.
Yargıtay'dan AYM'ye suç duyurusu
SORU: Biz Özbekistan’dayken Türkiye’de de bir tartışma yürüyor
Sayın Cumhurbaşkanım. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üzerinden.
Eminim siz de takip etmişsinizdir. Anayasa Mahkemesinin Can
Atalay’la ilgili verdiği ihlal kararına karşın Yargıtay 3.
Dairesi’nin aldığı karar, ilk kez iki yüksek mahkemeyi karşı
karşıya bu denli sert bir şekilde getirdi. Yargıtay Anayasa
Mahkemesi kararının uygulanmamasını ve Anayasa Mahkemesinin üyeleri
hakkında da suç duyurusunda bulundu. Bu karar ve yüksek mahkemeler
arasındaki bu gerilimle ilgili görüşünüzü merak ediyoruz. Bir de
küçük hatırlatma yapmak istiyorum. Belki tam takip
edememişsinizdir. Farklı yorumlar da geldi. Şöyle diyenler oldu.
Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın açık hükmünün yanı sıra ceza
kanunları ve yargı kararlarını göz ardı ediyor, Anayasa Mahkemesi
yargısal aktivizm içinde diyenler oldu. MHP'den açıklamalar geldi.
Anayasa Mahkemesi yasama organının yerine geçemez ve ceza
politikasını belirlemede kanun koyuculuğu Meclis takdirindedir
şeklinde açıklamaları oldu. Muhalefet de bu bir darbe girişimidir
gibi sözler etti. Sizin görüşünüzü merak ediyoruz.
Her şeyden önce Yargıtay'ın bir yüksek mahkeme olduğunu herhalde
kimse inkar edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok
yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada
üzmektedir. Şu an itibarıyla Yargıtay'ın aldığı karar asla bir
kenara atılamaz, itilemez. Anayasa Mahkemesinin kararına karşı
Yargıtay da şu anda demiştir ki “Sen yüksek mahkemeysen ben de
yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle
ilgili bir yaptırımı ben de talep ediyorum.” Bu talebinin gereğini
bekliyor ve bu talebine karşı bunun gereğini yerine getirecek olan
merci neresiyse o merciden bu talebini istiyor. Bu parlamentoysa
parlamentodan istiyor. Şimdi Can Atalay’ı alın koyun bir kenara.
Bundan önce yine benzer şeyler maalesef oldu. Parlamentomuz da bu
konularda ağır hareket ediyor. Yani birçok terörist parlamentoda
dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği için kaçtılar,
yurt dışına çıktılar. Bunların bu kadar ağır ele alınmaması
gerekiyor. Çok seri kararla bu işlerin bitirilmesi lazım. Seri
olarak bu adımlar atılmayınca ondan sonra bakıyorsunuz birisi
Amerika'da, birisi Almanya'da, birisi Fransa’da meydana çıkıyor.
Ondan sonra da oralardan Türkiye'yi tehdit ediyorlar. Benim ülkem
yurt dışına kaçmış sapıkların tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı,
kalamaz. Anayasa Mahkemesi de bu konuyla ilgili olarak Yargıtay'ın
attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır. Eğer partimden bazı
arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler
düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Bizim birimiz hepimiz,
hepimiz birimiz anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Buralarda kalkıp
da birilerine şirin görünmenin anlamı yok. Son olarak şunu da
vurgulamak isterim ki, Anayasa yapma yetkisi Yüce Meclisimizindir
ve bu yetkisini devredemez. Kimse de milletin iradesi ile oluşmuş
meclisin bu mutlak yetkisine el uzatamaz.