Devlet Bahçeli'den Suruç saldırısı açıklaması
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli "Adıyaman Merkez/Doğanlı ve Çatalağaç bölgesiyle Şanlıurfa Suruç İlçesinde Meydana Gelen Terör Saldırıları" hakkında yazılı açıklama yaptı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli
"Adıyaman Merkez/Doğanlı ve Çatalağaç bölgesiyle Şanlıurfa Suruç
İlçesinde Meydana Gelen Terör Saldırıları" hakkında yazılı açıklama
yaptı.
Bahçeli'nin açıklaması şu şekilde:
Ortadoğu'da uzunca bir süredir sahnelenen ve küresel bir arka planı
olduğu tartışmasız olan kaos ve karmaşanın giderek çıtayı
yükselttiği anlaşılmaktadır.
Komşu coğrafyalar istikrarsızlık ve isyan parantezine sıkışmış ve
hapsedilmiş haldedir.
Terör saldırıları tahammül sınırlarını ve hazmetme ölçülerini
çoktan aşmış durumdadır.
Bu karanlık tablo ülkemize yansımakla kalmayıp doğrudan doğruya
tesir etmektedir.
Nitekim Türkiye'nin milli güvenlik ve asayişi yüksek yoğunluklu
risk ve tehlikelerle karşı karşıyadır.
Mübarek Ramazan ve bayram günlerini geride bırakır bırakmaz sanki
düğmeye basılmışçasına felaketler, ölümler ve saldırılar arka
arkaya başgöstermiştir.
Terör kanlı yüzünü, acımasız yanını, hain niyetini Adıyaman ve
Şanlıurfa'da bir kez daha açığa vurmuştur.
Adıyaman Merkez/Doğanlı ve Çatalağaç bölgesinde bölücü terör örgütü
militanlarının açtığı ateş sonucunda bir vatan evladı şehit
olurken, ikisi de yaralanmıştır.
Kahraman askerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet dilerken, yaralılara
acil şifalar temenni ediyorum.
"Analar ağlamayacak, terör bitti, bayrağa sarılı tabutlar
gelmeyecek" yalan ve istismarına artık aldanacak kimseler
kalmamıştır.
Bilakis bölücü terör örgütü, imkan ve kabiliyetini ileri bir
aşamaya taşımış, eylem yapma, pusu kurma ve silahlı saldırı
kapasitesini daha da güçlendirmiştir.
Geçtiğimiz 28 Şubat'ta Dolmabahçe'de toplanıp İmralı canisinin on
maddelik ihanet metnini yol ve müzakere haritası olarak
benimseyenler bölücülüğün ve terörün aldığı mesafede pay sahibi
olan sorumsuzlardır.
Bu gerçeği inkar edip tevil yoluna sapmaya çalışan Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın, bayramın ilk günü yaptığı eften püften açıklamalar
sadece göz boyamanın ve suçluluk telaşının eseridir.
Çözülme süreci PKK'nın hain taleplerine kuluçka işlevi görmenin
yanında; devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ağır
hasar vermiştir.
Bu gerçeği yok saymak, işlenen suç ve cinayetlere kılıf aramak hiç
kimseye bir fayda sağlamayacağı gibi, iç huzur ve kardeşlik
ikliminin lehine de olmayacaktır.
Şiddete bulaşanlar, terörü politika vasıtası yapanlar, bölünmeyi
çözüm sananlar, pazarlık masalarına oturup Türkiye'nin
parçalanmasına açıktan hizmet edenler elbette emellerini
gizlemeyeceklerdir.
Maalesef ki Türkiye, kaynak ve kökeni malum olan her türlü terör
örgütünün saldırı ve tahrik kuşatması altına alınmıştır.
Ülkemizin çevresindeki çember giderek daralmaktadır.
Ortadoğu'nun yeni baştan haritasını tanzim ve çizimini vahşet
projelerine sabitleyen odaklar Türkiye'yi Irak, Suriye, Lübnan ve
Libya'ya dönüştürmek için olağanüstü nitelikli bir provokasyonun
içindedir.
Kaldı ki, bugün öğlen saatlerinde Şanlıurfa ilimizin Suruç ilçesi
Amara Kültür Merkezi bahçesinde meydana gelen kanlı terör
saldırısının başka türlü izahı olmayacaktır.
Bu kapsamda bedenine bomba saran azılı bir cani 31 kişiyi öldürmüş,
100'ü aşkın kişiyi de yaralamıştır.
Kim olursa olsun, neye inanırsa inansın, hangi bahaneye sığınırsa
sığınsın insan hayatına kast eden canileri ve terörist hedefleri
tartışmasız, amasız ve önşartsız lanetliyorum.
Terörle huzur arasında tarafsız ve yalıtılmış bir bölge olmadığını
herkes görmeli, kabullenmelidir.
Suruç'u kana bulayan terör saldırısının tüm boyutlarıyla
aydınlatılması, iç yüzünün fail ve azmettiricileriyle birlikte
ortaya çıkarılması milletimizin en haklı ve yerinde
beklentisidir.
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu isimli paravan bir
oluşumun, "Kobani'yi beraber savunduk, beraber inşa ediyoruz"
kampanyası çerçevesinde toplanan kalabalığın Suruç'a hareketi
felaketle sonlanmıştır.
Kobani'deki sözde devrimi savunma amacıyla bir araya geldiklerini
söyleyenleri; HDP, ESP gibi terör şubesi partilerle birlikte
bölücülüğün yanında saf tutmuş bazı sivil toplum kuruluşları
desteklemiştir.
İstanbul'dan Suruç'a Kobani bahanesiyle yola çıkanların bir defa
amaç ve yöntemleri halis ve ahlaki görülemeyecektir.
Kobani aşkıyla yanıp tutuşanların bu aziz millete karşı mensubiyet
sancısı, bu kutlu vatana yönelik muhabbet ve sevgi bunalımı
yaşadığı kuşkusuzdur.
Türkiye'de yardım edilecek yer ve insan bitmiştir de geriye bir tek
Kobani mi kalmıştır? Bu sorunun samimiyetle cevaplandırılması
lazımdır.
İstanbul'dan kafilelerle Suruç'a gidenlere izin verilmesi, gerekli
tedbir ve güvenlik önlemlerinin alınmaması ayrıca sorgulanması ve
değerlendirilmesi gereken bir muammadır.
Terör örgütü PYD'ye yardım ve yataklık hevesiyle Kobani'ye açılan
koridordan geçme gayesi taşıyanları ateşin içine iten, canlı bomba
alçaklığıyla muhatap yapan ilişki ve irtibatların sis perdesi de
mutlaka aralanmalıdır.
Karşımızda çok ciddi bir istihbarat ve güvenlik zaafı olduğu
ortadadır.
Türkiye'nin canlı veya cansız bomba kazanına çevrilmesinde hiç
şüphe yok ki hükümet her yönüyle mesuldür.
AKP'nin ikircikli, ilkesiz, lekeli ve marazi politikaları
teröristlere ümit aşılamaktadır.
İstanbul'dan Suruç'a kadar hiçbir yol kontrolüne uğramadan, hiçbir
çevirme ve engellemeye maruz kalmadan seyahat eden, neye ve kimin
yararına faaliyet gösterdikleri net olan Kobanicilere devlet irade
ve idaresi gösterilememiştir.
İhmaller zinciri Suruç'taki canlı bombacıya ve arkasında duran
alçaklara aradıkları kanlı fırsatı vermiş, sonuçta Türkiye bu
menfur hadiseye kilitlenmiştir.
Türkiye'yi Ortadoğu kabusuna çekmek ve çivilemek için örtülü
operasyon yapıp kutuplaşma ve kavga ortamını tahkim edenler
içimizden devşirdikleri kurye ve maşalarla terör kartını yeniden
açmışlardır.
HDP'nin eli sazlı eşbaşkanının "halkımız kendi güvenliğini almak
durumunda" ifadeleri Suruç saldırısından kimlerin nemalanma
arayışında olduğunu bariz şekilde gözler önüne sermiştir.
Başbakan Davutoğlu'nun bugün akşam saatlerinde yaptığı talihsiz ve
isabetsiz konuşması da Suruç katliamını anlamlandırmakta zorluk
çektiğine işaret etmektedir.
IŞİD ve PYD arasındaki çatışmayı Türkiye'ye taşımak isteyenlere koz
verircesine, dört siyasi partinin genel başkanlarının bir araya
gelerek teröre karşı ortak bir deklarasyona imza çağrısı samimiyet
ve gerçeklerden uzaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin şiddet ve teröre karşı nerede
durduğu bellidir.
Bu konuda hiç kimseye ispat yükümlülüğü yoktur.
Eğer Sayın Davutoğlu teröre karşı tavır alacaksa ve de imza atacak
bir ortak arıyorsa öncelikle çözüm sırdaşı HDP'nin kapısını çalmalı
ve bu PKK imalatını ikna etmelidir.
Bunun için Dolmabahçe mutabakatından dolayı millet huzurunda özür
dilemeli, pişmanlık duymalıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi'nin duruşu deklarasyonlara bağlı olmayıp
büyük Türk milletinin bizatihi varlık ve vicdanıyla
temellenmiştir.
Terörle arasına çizgi çekemeyenler, bölücülerle şaibeli ve şuursuz
ilişki kuranlar hazırlanacak bir deklarasyona imza yerine
Türkiye'nin milli hak ve çıkarlarını savunacak erdemi
gösterebilmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi kaynak ve gerekçesi ne olursa olsun her
türlü şiddet, terör ve bölücülük zehrine hasımdır ve bunların karşı
cephesindedir.
Bu çerçevede partimiz, konum ve durumundan taviz vermeyeceği gibi
sahte oyalamalara ve imza tuzaklarına kapalı duracaktır.