24. yüzyılın İstanbul’unu hayal eden son Osmanlı
Yeni Şafak yazarı Yaşar Süngü, '24. yüzyılın İstanbul'unu hayal eden son Osmanlı' başlıklı bugünkü yazısında Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî'nin 1913 tarihli 'Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet” başlıklı romanını konu ediniyor.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te F5Haber'e abone olun
F5Haber'e Google News'te abone olun
Abone OlSüngü'nün yazısı şöyle:
Rüyasında, dört yüzyıl önce yaşamış büyük dedesi Molla Davut’la karşılaşır ve onun rehberliğinde yirmi dördüncü yüzyıl İstanbul’una gider.
Dede torun bir yandan şehri gezerken bir yandan da orada hüküm süren ileri medeniyetin ayrıntılarını ve o medeniyeti mümkün kılan ‘Geleceğin Tarihi’ni aktarır.
Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî’nin 1913 tarihli “Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet” başlıklı romanı Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisi.
24. yüzyılın İstanbul’u farklıdır, gelecekte teknoloji çok ilerlemiştir öyle ki Boğaz’da iki yakayı bağlayan köprüler, uçan araçlar, gökdelenler bulunmaktadır.
İşte yazarın 1913’te 400 yıl sonrasında hayal ettiği ideal İstanbul.
**
Yazarın 19. yüzyılın son bölümü ile 20. yüzyılın ilk on yıllarında yaşadığı biliniyor.
Babıâli Caddesi civarında Osmanlı Âsâr-ı Vatan Fabrikası’nı kurmuş.
Bu fabrikada çeşit boyalar üretmiş, Avrupa’dan ithal edilen ürünlerin Türkiye’de de üretilmesi için çalışmalar yapmış.
On dört yıl boyunca kendini laboratuvarına kapatıp teknolojik icatlar üzerine kafa yormuş. Asr-ı Hazıra İçin Hutbe, Firaklı Hutbe ve Edeb-i Elhan yazarın diğer eserleri.
Kitabın içeriğinden mühendisliğe, sanayiciliğe eğilimli biri olduğu anlaşılıyor.
**
Romanı sadeleştiren Engin Kılıç’a göre yazarın toplum tahayyülünün şekillenmesinde hem Türkçü-İslamcı eğilimleri hem de Balkanlar'ı 2 haftada kaybetmemizin verdiği öfke dolu duygular belirleyici.
Amaç, dönemin pek çok ütopik eserinde görüldüğü gibi, yok olmanın eşiğindeki devleti kurtarmak ve yeniden Avrupa’ya kafa tutan, güçlü ve zengin bir hâle getirmek.
**
1913 yılında hayalindeki İstanbul’u şöyle anlatıyor;
“Arabalarımız Salacak İskelesi’ne doğru iniyordu. Başımı kaldırdım. Gözüme çarpan dehşetli bir köprü tüylerimi ürpertti çünkü ömrümde bu kadar görkemli, bu derece dehşetli bir şey görmemiştim. Bu köprü üç kat olarak inşa edilmiş. En üst katında insanlar karıncalar gibi kaynaşıyorlardı.
Tren, araba, otomobil gibi ulaşım araçları köprünün birinci ve ikinci katından gelip gidiyorlardı.”
**
Kitaptaki hayalde 2021 İstanbul’undan görüntüler de var;
Boğaziçi eski harap görünümünden kurtulmuş, her iki tarafına boydan boya geniş rıhtımlar, onlara bakan 8-10 katlı binalar inşa edilmiş.
Arkadaki dağlar da düzleştirilmiş ve üzerlerine köşkler kondurulmuş.
Adaların etrafını fabrika bacaları tıpkı “kara bulutlar gibi” sarmış.
Teknolojik gelişmeler yaşamın her alanına yansımış. Parmakla basıldıkça istenen harfleri sıraya getiren yazı makineleri kullanılıyor, telsiz telgraf cihazları her evde bulunuyor. Sokaklarda sesli duvar gazeteleri var.
Üç boyutlu fotoğraf çeken kameralar, elektrikli cep sinematografları, elbise gibi giyilen uçma makineleri, su ve havayla işleyen motorlar kullanılıyor.
Zihinleri durgun ve yorgun olanlar, “akıl tedavihanelerinde” basit bir beyin ameliyatıyla iyileştiriliyor.
Duvarları sudan yapılmış otellerde uyku makineleri bulunuyor.
İstanbul’un merkezindeki meydanın ortasında, kale gibi bir polis merkezinde şehre girenlerin röntgeni çekiliyor ve kayda geçiriliyor.
Bir de şehirdeki insanların her hareketlerinin gözlenebildiği ve kaydedildiği devasa döner aynalar var.
Yeni doğan çocuklar ailelerinin yanına bırakılmıyor, “doğum ve terbiye evleri”nde fenni usullerle yetiştiriliyor, eğitiliyor.
Ebeveynleri çocuklarını ancak randevuyla görebiliyor.
Yazar hem kadın-erkek eşitliğini sağlamak hem de harem-selamlık kurumunu korumak için ilginç bir uygulama da düşünmüş.
Öğlen saat 12’de bütün şehirde çanlar çalınıyor, toplar atılıyor ve erkekler için sokağa çıkma yasağı başlıyor.
2.5 saat boyunca şehir kadınlara kalıyor; tüm ticaret, üretim, idare ve benzeri işler kadınlar tarafından yürütülüyor...
**
Bugün, Can Yayınları tarafından okuyuculara sunulan, ilk olarak 1913’te yayımlanan Rüyada Terakki romanı o tarihteki ütopya ve bilimkurgu anlayışına dair önemli ayrıntılar veren okunacak bir kitap.
Herkesin refah içinde olduğu, devleti ve milletiyle güçlü ve zengin olan, insanların daha verimli olmaya çalıştığı, tembelliğin, olumsuz düşüncelerin tamamen ortadan kalktığı bir ülke hayali içinde yazarımız.
Aslında bizden farkı yok.
Biz de her vatan evladı gibi aynı şeyleri hayal ediyor ve arzuluyoruz.
Yeni Şafak/Yaşar Süngü