İslâm dünyasında Ramazan söyleşileri-2
'İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri'nin ikinci serisine Almanya, Avustralya ve Japonya'dan katılan hususi temsilcilerle Celalettin Alkan'ın yaptığı söyleşileri istifadelerinize sunuyoruz.
Gelişmelerden anında haberdar olmak için Google News'te F5Haber'e abone olun
F5Haber'e Google News'te abone olun
Abone OlSalgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan’ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Almanya ayağını İstanbul Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı ve Gifhorn Selimiye Camii İmam-Hatibi ve Hasan AL hocamızla gerçekleştirdik. Aynı zamanda Tekirdağ Malkara İmam-Hatip Lisesinden arkadaşım da olan Hasan AL hocama bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.
Vatandaşlarımız yıllardır Almanya'ya özellikle iş sebebiyle göç ediyorlar. Bu yüzden Almanya'da ciddi bir Türk nüfusu var. Buna ilaveten ülkede farklı milletlerden Müslümanların bulunduğunu da düşünecek olursak tüm bunlar Almanya'yı bizler için önemli kılmaya fazlasıyla yetiyor. Oradaki Müslümanların durumunu Hasan AL hocamıza sorduk.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz hocam?
Adım Hasan AL. Tekirdağ’da doğdum. Malkara İmam-Hatip Lisesi ve ardından İstanbul İlahiyat Fakültesi’ni bitirdim.
İmam Hatip ve müezzin-kayyım olarak çeşitli görevler ifa ettikten sonra İstanbul İl Müftülüğü’ne din hizmetleri uzmanı olarak atandım. Şu anda Almanya Hannover bölgesi Gifhorn Selimiye Camii’nde din görevlisi olarak görev yapmaktayım. Evliyim ve hamdolsun iki evlat sahibiyim.
Almanya’da zaman zaman göçmen vatandaşlarımızın ve ibadethanelerimizin ırkçı saldırılara maruz kaldığına yönelik haberler işitiyoruz. Bu da bizi ziyadesiyle üzüyor. Almanya’da Müslüman olmak nasıl bir duygu? Böyle olumsuzluklarla karşılaşıyor musunuz?
Güzel bir soru. Almanya’da Müslüman olabilmek ve en önemlisi Müslüman kalabilmek, bu uğurda mücadele vermek güzel bir duygu. Aslında sadece Almanya değil İslam ülkelerinin dışında bulunan ülke ve bölgelerde Müslüman kimliğini taşımak ve bu uğurda mücadele etmek bence bizi biz kılan anlamlı bir çaba. Zira Rabbimizin buyruğu üzerine bugün iyiliği emredip kötülükten alıkoymak adına bir şeyler yapabiliyorsa insan, daha dünyada iken bunun mutluluğunu iliklerine kadar tatmaya başlıyor. Mesela bu duyguyu burada ya da başka gayrimüslim ülkelerde yaşamadan, inançlarınız ve ibadetleriniz konusunda birtakım kısıtlamalara maruz kalmadan tam olarak anlayamazsınız. Örneğin burada bazı eyaletlerde öğle ve ikindi vakitlerinde kısık sesle ezan okunmasına izin veriliyorsa da ezanlarımızı hala mecburen içeride okuyoruz. Bunun ne demek olduğunu ezan vaktinde o cânım ezanların esaretine şahit olmadan anlayamazsınız. Bu yönüyle ülkemizdeki ortamın da kıymetini bilmeliyiz diye düşünüyorum. Türkiye’de alışageldiğimiz ortamı burada bulamamak dışında Almanya’da Müslüman olmak güzel bir duygu.
Salgınla birlikte Almanya'daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Almanya'da Ramazan ve bayramlar nasıl geçiyor?
Malumunuz dünyanın tamamını kapsayan büyük bir salgınla baş başayız. Her yerde olduğu gibi salgın öncesi ve sonrası hayatımızda birçok değişikler meydana geldi. Özellikle salgın alarm verdiği zaman DİTİB Genel Merkezimiz ivedi bir şekilde karar alıp camilerin kapatılmasına ve sosyal faaliyetlerin bir süreliğine durdurulmasına karar verdi. Bu kararla birlikte yıllardır Müslümanların ibadet mekânı olan camilerimizin bir anda kapanması ve faaliyetlerini durdurması başta biz görevlilere ve cemaatimize çok zor geldi, ağır geldi. Bunun aslında bir imtihan olduğunu elbette biliyorduk ancak neticede Almanya gibi bir yerde özellikle Cuma namazlarının belli bir süre kılınamayacağı kararı çıkınca telefonlarımız günlerce susmadı desek yeridir. Çünkü burada Müslümanların hayatı büyük oranda cami etrafında şekilleniyor. Dış dünyanın yıpratıcı ortamından Müslümanlar kendilerini ve ailelerini ancak bu şekilde koruyabiliyorlar. Yani yasaklara kadar buradaki Müslüman kardeşlerimiz Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Lazıyla, Abazasıyla onları tek bir çatı altında toplayan yüce dinimiz İslam’ın gölgesinde bir araya geliyorlar, ortak bir mabette buluşuyorlar, vakitlerinin çoğunu cami ve cami çevresinde geçiriyorlardı. Bu sebeple salgınla beraber gelen yasaklar buradaki Müslümanlar için gerçekten şok etkisi oluşturdu, onları tek sığınakları olan camiden mecburen uzaklaştırdı. Tabi yavaş yavaş salgınla mücadele konusunda yeni önlemler alınmaya başladığında her yerde olduğu gibi burada da yeni bir düzen ortaya çıktı.
Yeniden camilerimizde özellikle Ditip Genel Merkezimizin bizlere iletmiş olduğu konsepte uygun bir şekilde faaliyetlerimizi yapmaya başladık ve hala bu şekilde devam ediyoruz. Buradaki soydaş ve dindaşlarımızın hayatındaki değişiklikler noktasında ayrıca şunları söyleyebilirim: Bu salgın insanlarımızın temizlik anlayışlarını değiştirdi. Müslümanlar olarak zaten temizliğe dikkat ediyoruz fakat daha çok şunu kastediyorum: Buna bağlı olarak dinimizin temizliğe ilişkin emirleri ve abdestin kıymeti biraz daha iyi anlaşıldı. Teknoloji hayatımızın merkezine oturdu. Öyle ki sohbetlerimizi, toplantılarımızı ve öğrencilerimizle yaptığımız cami derslerimizi artık büyük oranda internet üzerinden yapıyoruz. Bu bir anlamda hayatı kolaylaştırsa da aslında yüz yüze eğitimi çok özledik ve cemaatimiz de her defasında bu konuda tatlı serzenişlerini dile getiriyor.
Cuma namazından örnek sunmuştum. Ramazan ayı hakikaten Almanya’da çok farklı bir atmosferde geçiyordu. Salgın öncesi camimizde Ramazan ayının arafesinde çadırlar büyük bir neşe ile genci ve yaşlısı ile birlikte kurulur, her gün 400 kişilik iftar yemeği hazırlanır ve bu iftar yemekleri iftar çadırına gelen herkese ayrım yapılmaksızın dağıtılırdı. Bu atmosfer Almanlarında çok hoşuna gider ve bizim davetlerimizi kırmazlar, kendileri de bu güzel etkinliğe iştirak ederlerdi. Bu gibi buluşmalar onların kalplerinin İslam’a ısınması, en azından Müslümanlara yönelik ön yargılarının kırılması açısından oldukça önem arz ediyordu. İftar çadırında çocuklarımız her gün sırasıyla ezan okur ve iftar duasını yaparlardı. Ardından hep beraber akşam namazı cemaatle kılınırdı. Ardından yatsı ve teravih namazı için hazırlıklar yapılır ve cemaatle, coşkulu bir şekilde bu namazlar ifa edilirdi. Camimize kayıtlı 150-200 kadar öğrencimiz var. Onlara yönelik, onların sevecekleri hamburger, özel hazırlanmış patates kızartması gibi yiyeceklerle yaptığımız çocuk iftarları, gençlerle yapılan sahur buluşmaları, bu etkinliklerde bizim kültürümüze ait olan Karagöz-Hacivat oyunlarının sergilenmesi, okunan ilahiler, oynanan oyunlar hep cami odaklı olarak yapıldığı için bu etkinliklerin cemaatimiz nezdinde çok ayrı bir yeri vardı. Maalesef şimdi salgın dolayısıyla bu faaliyetlerimizi yapamıyoruz. Bu da başta bizleri üzdüğü gibi cemaatimizi de çok üzüyor. Hamdolsun en azından yine de şu an camimizde ibadetlerimizi bizlere gönderilen talimatlar çerçevesinde kurallara riayet ederek ifa ediyoruz. Bu salgından bir an önce kurtulabilmek için dua ediyoruz.
Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar? Bu çerçevede bulunduğunuz bölge itibariyle ibadetlerinizi yapmakta problem yaşıyor musunuz? Bir Müslüman olarak yabancı bir ülkede yaşadığınızı çok hissediyor musunuz?
Alman yetkilileri yukarıda bir kısmını saydığım faaliyetler konusunda bizleri hep takdir etmişlerdir. Zaten yapılacak faaliyetlerde kendileri ile istişare ederek söz konusu çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Özellikle Gesunheid dediğimiz Sağlık müdürlüğü ve Belediye ile her zaman kontak halinde oluyoruz. Şu ana kadar hamdolsun kurumlar ve insanlar bazında hiçbir problem çıkmadı. Hatta özellikle kendileri kurallara riayet etme hususunda gösterdiğimiz çabadan dolayı bizlere teşekkür belgesi gönderdiler. Öte yandan Almanya’da ibadet özgürlüğü yasası var. Bu yasa kapsamında sokağa çıkma yasağı olduğu halde camimize ibadet maksadı ile gelinebiliyor. Bunun için camimizde hazırladığımız yazılı izin belgesini polise göstermeleri yeterli oluyor. Belki kendimizi bir İslam ülkesindeymişiz gibi tam anlamıyla rahat hissetmiyoruz fakat bugün burada bulunan Müslüman kardeşlerimiz diledikleri gibi ibadetlerini yerine getirebiliyor. Bu uğurda Alman yetkilileri bize bir zorluk çıkarmıyorlar. Halkın bize karşı tavrına ilişkin de şunu söyleyebilirim: Bulunduğumuz Gifhorn Camiinde vaazlarımızı dışarıda namaz kılan cemaatimiz de olduğu için dışarıya verebiliyoruz. Dolayısıyla iç ezan da dışarıdan duyulacak şekilde okunuyor. Fakat bu durum Almanları rahatsız etmiyor. Bize anlayış gösteriyorlar. Ama tabiî ki biz de bu anlayışlarını suiistimal etmiyor, olabildiğince onları rahatsız etmemenin gayreti içerisinde oluyoruz.
Burası 70.000 kadar nüfusa sahip. Bu nüfusun 5-6 bin kadarını Müslüman Türkler oluşturuyor. 2 bin kadar da başka ülkelerden gelen Müslüman kardeşlerimiz var. Yani takriben 8-10 bin kadar Müslüman var burada. Bu açıdan biz burada azınlığı temsil ediyoruz. Ancak açık konuşmak gerekirse ve çok aşırı grupları hariç tutacak olursak çarşı-pazarda herhangi bir dışlayıcı tutuma maruz kalmıyoruz. Aksine Almanlarla gayet güzel anlaşıyoruz. Zaten bu uyumluluğumuz sebebiyle Müslüman Türkleri Almanlar daha farklı değerlendiriyor ve takdir ediyorlar. Yaptıkları faaliyetlere bizi de davet ediyorlar. Mesela Papazlar ve Hahamlar burada dünya barışı adına bir açıklama yapmışlar, burada konuşmamız için bizi de davet etmişlerdi. Biz de kendi dinimiz veçhesinden orada düşündüklerimizi Alman halkıyla paylaşma fırsatı bulmuştuk. Çok da güzel geri dönüşler almıştık.
DİTİB ve Gifhorn Selimiye Camii olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz?
İsterseniz önce DİTİB hakkında kısa bir bilgi vereyim. Diyanet İşleri Türk İslam Birliği, kısa adıyla DİTİB, Almanya'da yaşayan Müslüman Türklerin dinî, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak, ibadethaneleri yönetmek üzere faaliyet gösteren ve Almanya'da resmî olarak "Türkisch-Islamische Union der Anstalt für Religion e. V." adıyla kayıtlı dernek statüsünde faaliyet gösteren kuruluştur. Almanya genelinde kendisine bağlı cami derneklerinin bu alandaki faaliyetlerini koordine etmek amacıyla 05.07.1984 tarihinde kurulmuştur. Merkezi Köln'de bulunan DİTİB, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Almanya şubesi olarak faaliyet göstermektedir. DİTİB başkanı, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Müşaviri olarak görev yapmakta ve Ankara'dan tayin edilmektedir. Yine burada Türkiye'deki İlçe Müftülğklerimiz gibi çalışan Ateşeliklerimiz vardır. DİTİB bünyesinde görev yapan İmam ve Müezzinler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendi kadrosundan seçilmekte, Ankara'dan 5 yıl veya daha kısa süreliğine Almanya'da görev yapmak üzere tayin edilmekte ve maaşlarını Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan almaktadır. Ben de burada işte bu şekilde görev yapıyorum. Bu anlattıklarımdan anlaşılacaktır ki biz faaliyetlerimizi DİTİB nezaretinde yürütüyoruz.
Gifhorn Selimiye Camii görevlileri ve yönetimi olarak vatandaşlarımıza ve soydaşlarımıza her daim onların yanında olduğumuzu hissettiriyoruz. Çünkü burada hiçbirimiz kendi ülkemizde değiliz ve birbirimize gerçekten yoğun olarak ihtiyaç duyuyoruz. Bu bağlamda salgın sürecinde hasta olan cemaatimizle her gün irtibatta olduk. İhtiyacı olan kardeşlerimizin ihtiyacını gidermeye çalıştık. Özellikle yalnız yaşayan ve yardıma muhtaç kardeşlerimizin evlerine yardım kolileri bıraktık. Ve hala bu faaliyetlerimize devam ediyoruz. Şu an zekât ve fitre çalışmalarına hız verdik. Yönetim kurulumuzda yer alan başta dernek başkanımız olmak üzere diğer kardeşlerimizle birlikte zekât ve fitrelerini DİTİB aracılığı ile bizlere teslim etmek isteyen kardeşlerimizin yanına gidiyor ve makbuz karşılığında bu yardımları topluyoruz. Geçen yıllarda 25.000 Euro zekât ve fitre toplamıştık. Bu yardımların çoğu cennet vatanımız Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafında yoksul, yardıma muhtaç, mağdur ve mazlum kardeşlerimize gönderildi. Bu sene de aynı şekilde bu yardımları gerçek sahiplerine ulaştırma adına faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bunlara ilaveten yukarıda zikrettiğim rutin çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Ben de gurbetteki Müslüman kardeşlerimiz adına selamlarınızı alıyorum. Ve Aleykümselâm. Gurbetteki kardeşlerimiz vatanımızı çok seviyor. Resûlullâh’ın (s.a.s) buyurduğu gibi; “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhârî, Edeb 27) hadisi şerifini bugün buradaki kardeşlerimiz yaşıyor. Hamdolsun. Türkiye’de ne zaman bir sıkıntı olsa daha biz duyuru yapmadan bizleri arıyorlar, “hocam şunu yapalım, bunu yapalım, yardım toplayalım, dua edelim” şeklinde taleplerde bulunuyorlar. Yani her daim “Türkiye için ne yapılacaksa yapalım” diye seferber olduklarına ben şahidim. Rabbim onlardan ebeden razı olsun. Bizler de bu duygu ve düşünceye sahip olan kardeşlerimizle, cemaatimizle birlikte sizleri en kalbi duygularımızla selamlıyoruz. Allaha emanet olun.
--------------------------------------------------------------
Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Avustralya ayağını Sidney Bonnyrigg Camii İmam-Hatibi sn. Yasin GÜNGÖR hocamızla gerçekleştirdik. Öncelikle kendilerine söyleşi teklifimizi kabul ettikleri için teşekkür ederim.
Avustralya gibi aslında bize çok uzak, hatta farklı bir kıtada bulunan ülkelerde Müslümanların, daha özelde ise Türklerin yaşayabileceğini pek düşünemeyebiliyoruz. Bu söyleşilerden bir tanesini Avustralya'ya ayırmamızın en temel sebeplerinden biri de zaten bu: Orada da kardeşlerimizin yaşıyor ve İslam'ı yaşatıyor olmaları. Şimdi onların durumlarından Yasin GÜNGÖR hocamızın bilgilendirmeleriyle daha yakından haberdar olacağız.
Hocam, dilerseniz sorularımızın öncesinde söyleşimize sizi tanımakla başlayalım. Kimdir Yasin GÜNGÖR hoca?
Ben Yasin Güngör. Şu anda Avustralya Sidney’de Bonnyrigg Camiinde yurtdışı görevindeyim. Buraya gelmeden önce Mersin’de Vaiz olarak görev yapıyordum. Evliyim. Üç kızım var. Buradaki hizmet yılımızın üçüncü yılındayız. Yani Yasin GÜNGÖR hoca asıl görevi Vaizlik olan, fakat hali hazırda yurt dışı görevinde bulunan bir din görevlisidir.
Hocam, Avustralya'da Müslüman olmak nasıl bir duygu? Orada ne kadar Türk yaşıyor? Bir Müslüman olarak yabancı bir ülkede yaşadığınızı çok hissediyor musunuz?
Biliyorsunuz Avustralya dünyanın öbür ucu. Aslında burada Türklerin bulunduğunu bile pek fazla kimse bilmez. Bizim insanımız farklı bir ülkeye çalışmak için gidecek olsa genelde tercih edeceği ülkeler Avrupa ülkeleri gibi Türkiye’ye yakın ülkeler oluyor. Bizse güney yarım küredeyiz. Türkiye ile aramızda tam 7 saatlik bir zaman farkı var. Yani Türkiye’den 7 saat ilerdeyiz. Bu açıdan ilk oruca biz başlıyoruz, ilk bayramı dada biz yapacağız inşallah. Bu vesileyle öncelikle bizlere böyle bir fırsat verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu söyleşi sayesinde gurbet diyarının sesi oluyor, kardeşlerimizle iletim kurmamıza olanak sağlıyorsunuz.
Avustralya’da Müslümanların 80-90 yıllık bir geçmişi var. İlk olarak Afganlı Müslümanlar geliyorlar buraya. Hatta buradaki develeri de ilk onlar getiriyorlar ülkeye. Malum geçen yıl aşırı kuraklıklardan dolayı develeri itlaf etmesiyle gündeme gelmişti burası. Yeri gelmişken ona da kısa bir açıklama yapayım isterseniz. Ülke genelinde topyekün bir deve katliamı şeklinde gerçekleşmedi olay. Maalesef basın biliyorsunuz ki bazı şeyleri gereğinden fazla abartıyor. Öldürülen develer yerleşim yerlerine kadar inen vahşi develerdi. Buraya Türklerin gelişi ise 1960-1970’li yıllarda gerçekleşiyor. Önce vatandaşlarımız buraya iki ülke arasında gerçekleşen ekonomik iş birliği anlaşması kapsamında işçi olarak geliyorlar. Yani burada yarım asrı aşan bir tarihe sahibiz. İlk gelen kafiledekiler tabiî olarak dil bilmiyorlar. Buna bağlı olarak epeyce bir sıkıntı çekiyorlar önceleri. Geliş amaçları bir iki yıl burada çalışmak, biraz birikim yapıp köye dönünce de bir traktör alacak kadar paraya sahip olmakmış. Ama neredeyse tüm gurbet hikayelerinde olduğu gibi 50 yılı aşkındır hala buradalar. İşte bu da bir kez daha gösteriyor ki sen bir plan yaparsın ama Allah’ın senin hakkında ne takdir ettiğini bilemezsin. Buradaki Türklere de uzun süre burada kalmak takdir edilmiş.
Genel olarak ülkede çok güzel bir özgürlük ortamı var. Herkes birbirine çok saygılı. Kimse kimsenin yaşantısına, dinine kesinlikle karışmıyor. Böyle bir dertleri ve gündemleri yok. Avrupa’nın aksine İslamofobi diye bir şey hiç yok diyebilirim. Burası tam anlamıyla bir özgürlükler ülkesi. Bu yüzden Müslüman olmamız sebebiyle herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmıyoruz.
Salgınla birlikte oradaki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Avustralya'da Ramazan ve bayramlar nasıl geçiyor?
Salgın dönemi başladığında ülkede sıkı tedbirler alındı. Yurtdışından girişler yasaklandı. Giden vatandaşlarından bile 1 yıldır gelemeyen var. Biz tevafuk 2019 Aralık sonu gibi 20 günlük bir Umre düzenlemiştik. Umremiz biraz özel idi. Özel derken Kudüs bağlantılı bir umre organize etmiştik. Üç mübarek mescitte üç Cuma namazı hedeflemiştik. Hamdolsun Rabbim lutfetti. Dolu dolu bir umre ziyareti oldu bizim açımızdan. 2020 Ocak 6 gibi umremiz bitti. Türkiye’ye bir grup gidip tatilimizi, sıla-i rahimimizi yapıp öyle Avustralya’ya dönmeyi planlamıştık. Diğer grubumuz da Medine’den direkt Sidney’e dönmüştü. Biz Türkiye’de bir aylık iznimizi de kullandık. Şubat 5 gibi buraya döndük. Salgın yeni yeni başlamıştı. Havaalanında ateş ölçümü gibi tedbirler alınmaya başlanmıştı. Zaten bir ay sonra da hemen ülkenin giriş ve çıkışlarına yasak kondu. Nisan gibi burada “lockdown” dedikleri tam kapanma oldu. Camiler tamamıyla ibadete kapatıldı. Vakit namazları ve Cuma’nın cemaatle kılınmasına ara verildi. Sonra tabiî Ramazan geldi. Her sene büyük bir coşkuyla geçen Ramazan tüm bunların gölgesinde maalesef geçen yıl çok buruk geçti. Meğer camiler yurtdışında ne kadar önemli imiş, toplumun kalbi imiş onu görmüş olduk. Ama hamdolsun bizler krizi fırsata dönüştürdük. Madem bu yıl cemaatimiz camilerimize gelemiyor, o halde biz onların evlerine gidelim, konuk olalım dedik. “Ramazan Coşkusunu Evlerinize Getiriyoruz” adlı bir proje geliştirdik. Gerek Türkiye’den gerekse yurtdışında seçkin hocalarımızı, ilim adamlarımızı, sanatçılarımızı, sesi güzel kârilerimizi toplumumuz ile canlı yayın aracılığı ile buluşturduk. Bu kapsamda 80’e yakın hocamız misafirimiz oldu. YouTube kanalımızdan ve camimizin Facebook sayfasından canlı yayınladığımız bu programlar ilgi ile takip edildi ve halkımızın teveccühüne mazhar oldu. Böylelikle Ramazan coşkusunun bir nebze de olsa evlerde hissedilmesine katkı sağlamış olduk. Cemaatimizden gerek yayın esnasında gerekse de gün içerisinde arama ve mesajlar ile çok güzel dönütler aldık. 5-6 ay sonra Sidney’de Camiler yeniden açıldı. Melbourne kentinde biraz daha ağır önlemler alınmıştı. Hatırlıyorum, onlar bizden 8-9 ay sonra camilerine ancak kavuşabildiler.
Hali hazırda halkın da alınan tedbirlere sıkıca uymasıyla yurtdışından uçuşlara başlandı. Fakat gelen kişiler kimse ile temas ettirilmeden 14 günlük mecburi karantina sürecine alınıyorlar. Bunun için özel oteller ayarlanmış durumda. Oralarda da tedbirler çok sıkı. Gelenler karantina bitince son kez testleri yapılıp öyle evlerine gönderiliyorlar. Şunu söyleyeyim, şu an Avustralya’da her şey kontrol altında. Camiler açık. Maske takma zorunluluğu yok. Ülkede tek bir vaka bile görülmüyor. Maşallah diyelim.
Camilerimiz şu an açık. Teravihlerimiz başta olmak üzere tüm vakitlerde camilerde ibadet edebiliyoruz. Ramazan ayrı bir güzel burada. Cemaatimizden bazıları bizim de teşvikimiz ile evlerinde çocuklar için özel Ramazan köşesi hazırlıyorlar. Evlerini Ramazan için süslüyorlar. Çocukların yarım gün dahi olsa tekne orucu tutmalarını ve iftar anında ödüllendirilmelerini teşvik ediyoruz. Bizler de camimizde Ramazan’da bir akşam “Çocuk İftarı” adlı özel bir çalışma yapıyoruz. O günkü konuklarımız sadece çocuklarımız oluyor. Camimiz baştan ayağa süsleniyor. Onlara özel menüler hazırlanıyor. Hep birlikte yarışmalar ve çeşitli programlar yapıyoruz. Tüm bunların sonunda kendilerine Osmanlı geleneği olan, “Diş Kirası” diye tarif edilen, özel zarflar içerisine konulmuş harçlık ve özel hediyeler takdim ediyoruz. O akşam cami bahçemize şişme oyun parkurları kuruyoruz. Unutamayacakları bir akşam oluyor anlayacağınız. Aileler de çok memnun kalıyorlar bu etkinlikten.
Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar? Bu çerçevede bulunduğunuz bölge itibariyle ibadetlerinizi yapmakta problem yaşıyor musunuz?
Ülke olarak herkes özgürce yaşıyor başta da belirttiğim gibi. Biz burada gayrimüslim komşularımızı da iftarlarımıza davet ediyoruz. Kendi kültürümüzü, dinimizi onlara tanıtıyoruz. İslam’a ve geleneklerimize ilgili olduklarını belirtebilirim. Geldiğimizden beri 10 kişiden fazla insan elhamdülillah Müslüman oldu. Onların kelime-i şehadet getirmelerine şahitlik etmek muhteşem bir duygu, anlatamam. Rabbim bu ana şahitlik etmeyi sizlere de nasip eylesin inşallah.
Avustralya'da din hizmeti sunan hangi kurumlar var ve Bonnyrigg Mosque olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Burada din hizmetlerini yürüten iki adet “İdari ve Sosyal İşler Ataşeliği” var. Başkonsolosluk koordinesinde çalışıyorlar. Sidney ve Melbourne’de bulunuyorlar. Bunlara bağlı Türk camileri var. Camiler genelde burada “Türk İslam Kültür Derneği” şeklinde örgütlenmiştir. Söz konusu dernekler Avustralya hükümetince tanınan, resmi ve saygın kurumlar olarak çalışıyorlar. Türkiye’den 4-5 yılda bir din görevlisi talep ediyorlar. Her birinin görevliler için özel eşyalı lojmanları var. Buraya gelip görev yapacak olan hocaefendilerin ve ailesinin sağlık sigortası ve uçak masraflarını adı geçen dernekler karşılıyor. Buradaki Müslümanlar gerçekten hocalarına çok büyük değer veriyorlar. Kendilerinden razı ve gayet memnunuz. Allah da onlardan razı olsun.
Bendeniz eşim ile görev yapıyorum burada. O da Diyanet’e bağlı resmi Kur’an Kursu Öğreticisi olarak görev yapıyor. Salgın döneminde bizler tüm çalışmalarımızı asla ara vermeden, online olarak devam ettirdik. Camiler yeniden ibadete açılınca kurslarımız, sohbetlerimiz, etkinliklerimiz kaldığı yerden devam etti. Cemaatimizi çok özlemiştik. Özellikle camide saf tutup namaz kılmanın kıymetini bu süreçte daha iyi anladık. 120’yi aşkın Öğrencimiz var kurslarımıza devam eden. Haftanın altı günü camimizde devam eden birçok etkinlik var. Etkinliklerimize Kur’an kurslarımız (yetişkin kadın-erkekler, gençler, çocuklar vb. şeklinde gruplar halinde), haftalık sohbetlerimiz (Türkçe ve İngilizce olarak), aile okulu seminerlerimiz, aylık sabah namazı buluşmalarımız, aylık kahvaltılı aile buluşmalarımız, cami dışı piknik, gezi vb. aktivitelerimiz şeklinde yoğun bir tempo ile devam ediyoruz. Camimizin hem Facebook hem de İnstagram hesaplarından yapılan faaliyetlere bakabilirsiniz (Bonnyrigg Mosque yazarsanız çıkar.).
Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bizlere böyle bir fırsat verdiğiniz için sizlere tekrar teşekkür ediyorum. Cennet vatanımıza buradan kucak dolusu selam, sevgi ve muhabbetlerimizi gönderiyoruz. Allah’a emanet olun.
-------------------------------------------------
Salgının gölge düşürdüğü 2021 Ramazan'ında 9 farklı ülke ile yaptığımız "İslam Dünyasında Ramazan Söyleşileri"nin Japonya ayağını Rize Müftü Yusuf Karali Dini Yüksek İhtisas Merkezi Kıraat Bölümü Öğretmeni ve Tokyo Camii İmam-Hatibi sn. Muhammet ÇINAR hocamızla gerçekleştirdik. İhtisastayken kendisinden ders alma fırsatı bulduğum hocama yoğun çalışma temposuna rağmen bize vakit ayırdıkları için teşekkür ederim.
Japonya 10 bin kilometrelik mesafesiyle bize çok uzak ve biraz da yabancı bir coğrafya. Ancak orada bulunan ve sayıları yaklaşık 10 bine ulaşan Türk nüfusunun yanında Müslüman kardeşlerimizin varlığı, nikah merasimleri için farklı ülkelerden uçaklarla gelinecek kadar önemli olan ve dünya çapında 4 dilde hutbe okunan tek cami olma niteliğini taşıyan Tokyo Camii ve bünyesinde gerçekleştirilen ufuk açıcı hizmetler sebebiyle bu camiyi ve etrafında yaşayan Müslümanları tanımanızı istedim. Bir diğer yandan her ay 10-12 kadar Japon vatandaşının bu camiye gelerek Müslüman olmaları belki ileride Japonya Müslümanlarını daha da görünür hale getirecektir. Sözü daha fazla uzatmadan asıl sahibine, Muhammet Rıfat ÇINAR hocamıza bırakalım.
Hocam, dilerseniz söyleşimize sizden başlayalım. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Selâmunaleyküm. Kıymetli hocam, öncelikle böyle bir söyleşide bizleri de düşündüğünüz için teşekkür ediyorum. Ben Muhammet Rıfat ÇINAR. 1982 Samsun doğumluyum. Hafızlığımı ve ortaöğretimimi Samsun'da tamamladım. İlahiyat eğitimimi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden aldım. 2004 yılında Diyanet İşleri Başkanlığımız bünyesinde İmam-Hatip olarak göreve başladım. Akabinde farklı zaman ve yerlerde İmam-Hatip, Uzman İmam-Hatip ve Murakıp olarak görev yaptım. 18.04.2017'de Rize Müftü Yusuf Karali Dini Yüksek İhtisas Merkezine Kıraat Bölümü Öğretmeni olarak atandım. Buradayken 2019 yılında Başkanlığımızın takdirleriyle Tokyo Camiine İmam-Hatip olarak görevlendirildim. Hâl-i hazırda 2 yıldır bu görevi yürütmekteyim.
Bildiğimiz kadarıyla Tokyo Camii Japonya'da cami hüviyetini taşıyan tek ibadethane olarak göze çarpıyor. Böyle bir camide görev yapmak nasıl bir duygu? Ayrıca Japoncayı öğrenmeniz zor oldu mu?
Tokyo genelinde 18-20 civarı mescid var. Bu mescidler tabiî ki ufak tefek, evlerin köşelerinde vs. bulunan mekânlar. Ama büyük bir cami vasfında söylediğiniz gibi tek cami bizim camimiz olan Tokyo Camii burada. Bu açıdan burada İmamlık yapmak Türkiye'de İmamlık yapmaktan bazı noktalarda değişiklik arz ediyor. Bizim burada bağlı olduğumuz Sosyal İşler Müşavirliğimiz var. Başkanlığımız talimatlarını bize bu Müşavirlik üzerinden iletiyor.
Tokyo Camiinin Japonya'da tek cami olarak bulunması, Osmanlı mimarisi ile yapılmış olması, buranın İmamına diğer mescidlerde görev yapan İmamların ülkemizin dünyadaki konumu ve ecdadımızın şanlı tarihi sebebiyle bir abi, bir büyük gözüyle bakmaları burada görev yapmayı başka yerlerden biraz farklı kılıyor. İleride de anlatacağım üzere burada çok seviliyor ve sayılıyoruz. Bu hem halk nazarında hem de protokol açısından bu böyle. İnsanlar "cami" dendiğinde bizim camimizi biliyorlar.
Diğer yandan İslam ülkelerinden gelen elçiler önce bizimle muhatap oluyorlar burada. Etraftaki vakıf/ dernek temsilcileri geldiğinde bizimle hakeza durum yine böyle. Yahut Büyükelçilikler bir resepsiyon düzenlediklerinde bir Büyükelçi oraya nasıl davet ediliyorsa Tokyo Camii İmam-Hatibi olarak ben de oralara davet ediliyorum ve ben de çeşitli ülkelerin düzenledikleri bu resepsiyonların her birine Başkanlığımız adına katılmaya gayret ediyorum. Yani Türkiye'deki İmamlıktan çok farklı buradaki İmamlık görevi.
Japonca öğrenmeye gelince bunun hem kolay hem de zor olan tarafları var. Kolay tarafı Japoncanın gramerinin Türkçeyle neredeyse aynı olması. Cümle kurulumu bizimkinin %95 aynısı. Yani "Ali okula gitti" derken biz bu cümleyi nasıl özne, tümleç, yüklem sıralamasıyla kuruyorsak onlar da aynı sıralamayı gözeterek kuruyorlar. Onun için Türkler Japonca konuşmayı ve anlamayı çok kolay öğreniyorlar. Fakat bu pratik konuşma için geçerli. Yazı diline geldiğimizde işler biraz değişiyor. Çünkü Japoncanın kendi içinde Hiragana, Katakana ve Kanji dedikleri 3 tane alfabesi var. Sizin daha çok gördüğünüz, ilk akla gelen Japon yazısı Kanji denen alfabe kullanılarak yazılan yazılardır genelde. Dolayısıyla bu alfabeyi öğrenmek, Japonca yapılan yayınları takip etmek biraz zor. Ben 300 kadar Kanji çalıştım fakat Japonca bir metni okuyup anlayabilmek için 1000 civarı Kanji çalışmam gerekiyor. Özetle ifade etmek gerekirse Japonlarla rahatlıkla konuşup anlaşabiliyorum fakat yazı dilini öğrenebilmem için biraz daha zamana ihtiyacım var.
Tokyo'da ne kadar Müslüman yaşıyor? Bu Müslümanlar ağırlıklı olarak hangi ülkelerden?
Bu soruya şöyle cevap verelim: Japonya genelinde ağırlıklı olarak 180 bin ile 200 bin civarında Müslüman nüfus yaşamakta. Yalnız bu tahmini bir sayı. Çünkü insanlar buraya geldiklerinde devletin sistemine kaydedilirken dinleri kaydedilmiyor. Yani insanlara din diye bir şey sorulmadığından dolayı bu yapılan araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bir sayı.
Tabiî ağırlıklı Müslüman nüfusu Tokyo'da. Buradaki Müslüman nüfusunun oranına baktığımız zaman Endonezya, Pakistan, Malezya başı çekiyor. Özellikle Endonezya ve Malezyalılar Japonya'da çok fazla. Bununla birlikte Türkler de Japonya genelinde 6 bin kadar bir nüfusa sahip. Bunların 4 bin kadarı Nagoya dediğimiz, buranın üçüncü büyük şehri olan şehirde ikamet etmekteler. Bin kadar Türk de Tokyo'da yaşamakta. Geri kalan bin kişilik nüfus da Japonya geneline dağılmış bulunmakta. Dünyanın birçok ülkesinden; Endonezya, Malezya, Pakistan, Bangladeş, Srilanka, Türkiye, diğer Türkî cumhuriyetler bizim soydaşlar vs. burada farklı birçok milletten Müslümanı görmeniz mümkün. Bütün bu milletleri İslam burada o geniş ve tek kubbesinin altında topluyor.
Salgınla birlikte Tokyo'daki Müslümanların hayatında neler değişti? Salgın öncesi/ sonrası Tokyo'da Ramazan ve bayramlar nasıl geçiyor?
Salgınla birlikte Tokyo'daki Müslümanların hayatlarında tabiî ki ibadetle alakalı diyelim, pek çok şey değişti. Salgın öncesinde bizim cemaatimiz Cuma namazlarında binin üzerindeydi. Bayram namazlarında cemaatin kalabalık oluşundan dolayı iki defa, üç defa namaz kıldığımız oluyordu ve 3 bin, 4 bin civarı cemaati camimizde ağırlıyorduk. Haliyle insanların hayatında salgınla beraber camiye istedikleri gibi gelme durumu ortadan kalktı. Şöyle ki ilk zamanlar insanları kura sistemine göre alıyorduk camiye, cemaat sayımızı da Cuma namazları için 100 gibi sınırlı bir sayıda tutuyorduk. Akabinde Japonya hükümetinin kuralları çerçevesinde kapasitenin yarısı kadar alınabileceği izni verilince sosyal mesafe, maske ve temizlik kurallarına riayet edilmesi şartıyla biz camimize şu anda 200-300 civarı cemaat alıyoruz. Yine avluda, alt ve üst katlarda da gelen cemaatimizi geri çevirmeden ibadetlerini yapmalarını sağlıyoruz. Özetlemek gerekirse ibadet ve insanların camiye gelebilmesi noktasında salgın öncesi ve sonrası diyebileceğimiz bir değişim yaşandı camimizde.
Ramazan ve bayramlar hakkında şunları söyleyebilirim: Salgın öncesinde her yerde olduğu gibi Tokyo'da da Ramazan ayrı bir önem kazanıyordu. Camimizde Müslim, gayrimüslim ayrımı yapılmaksızın hafta içi 400, hafta sonu 600 kadar misafire iftar veriliyordu. Bu da bize her kesimle tanışıp kaynaşabilme imkânı sunuyordu. Salgın sonrası tabiî olarak bu imkân ortadan kalktı. Geçen sene zaten teravihlerimizi ve bayram namazlarımızı salgın dolayısıyla kılamadık burada. Normalde teravihlerimizi hatim usulüyle kıldırıyorduk. Haliyle 2020 yılında bahsettiğim namazlar maalesef eda edilemedi. Ama 2021 yılında Ramazan ayını buradaki Müslüman kardeşlerimizle hamdolsun elimizden geldiğince dolu dolu yaşamaya çalışıyoruz. Her ne kadar yine iftar programları olmasa da camimiz açık, cemaatimiz geliyor, beş vakit namazını burada kılabiliyor. Yine teravih namazlarını hatim usulüyle, 20 rekât olarak kılabiliyoruz. Kadir gecesinde camimiz sabaha kadar açık oluyor. O gece teravih namazının ardından teheccüd namazı, tesbihât ve sahur programıyla sonlanıyor. Böylece Kadir gecesini en güzel şekilde ihyâ etmeye çalışıyoruz.
Şu anda OHAL ilan edildi ama büyük bir ihtimalle bayram namazlarımızı cemaatle kılabileceğiz diye düşünüyorum. Çünkü her ne kadar OHAL ilan edilse de kapalı mekânların yarıya kadar doldurulmasına Japon hükümeti izin veriyor.
İşte tüm bu anlattığım hususlar dairesinde Tokyo'da Ramazan'ı en güzel şekilde yaşamaya çalışıyoruz.
Gayrimüslimlerin Ramazan’da ve sâir zamanlarda size yaklaşımları nasıl? Saygı duyuyorlar mı, size nasıl davranıyorlar?
Gayrimüslimlerin İslamiyet'e ve Müslümanlara bakışı konusunda öncelikle şunu söylemeliyim ki burada İslamofobik bir durumla hiç karşılaşmadık. Çünkü insanların dine bakışı eşit mesafede. Yani bir Budizme, bir Şintoizme, Yahudiliğe ve Hristiyanlığa nasıl bakıyorlarsa İslamiyet'e de öyle bakıyorlar. Yani dinler arasında herhangi bir fark gözetilmiyor burada. Haliyle bu tüm dinlere eşit mesafede yaklaşan bu bakış açısı İslamofobik olayların önüne geçiyor.
Özellikle şunu ifade edeyim: Japonlar kendi dinleri olan Budizm ve Şintoizmin Rahiplerine duydukları saygıdan çok daha fazlasını bize karşı duyuyorlar. Çünkü bir Japon vatandaşının bir Rahiple, bir Budist din adamıyla konuşabilmesi gibi bir şey söz konusu olmuyor. Ama biz yaptığımız faaliyetlerde, namazlarımızdan sonra, sarığımızla, cübbemizle beraber Japonlarla muhatap oluyoruz. Onlarla iletişim kurmaya ve konuşmaya çalışıyoruz. Haliyle onlar bundan çok etkileniyorlar. Bizim onları muhatap kabul etmemiz çok hoşlarına gidiyor. Bu yüzden bize derin bir saygı duyuyorlar, iyi davranıyorlar ve bunu her şekilde belli ediyorlar. Ben bu bağlamda burada geçirdiğim iki yıllık zaman zarfında Japonların gerek İslamiyet'e gerekse de bize bakışı açısından hiç olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Geçmişte de yaşandığına dair bir şey duymadım.
Tokyo Camii olarak vatandaşlara yönelik ne gibi faaliyetleriniz oluyor? Yine Ramazan öncesi ve sonrası şeklinde bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Tokyo Camii’nin faaliyetleri çok yoğun. Cuma namazları, vakit namazları gibi rutin hizmetlerimizi bir kenara koyduğumuzda Ramazan'da yaptığımız iftar programları, Ramazan'da ve Ramazan'dan sonra da devam eden seminerlerimiz, konferanslarımız, eğitim-öğretim faaliyetlerimiz, camimiz bünyesinde bir arada yürütülüyor. 4-6 yaş çocuklar, yetişkin çocuklar, kadınlar, erkekler bu eğitimlere katılıyor. Ayrıca hafızlık sınıfımız var ve burada hafızlarımızı da yetiştiriyoruz. Tokyo Camiinde geçen sene ilk defa bir hafız verdik. Bu Japonya geneli için de bir ilk oldu. Dolayısıyla eğitim faaliyetlerimiz bu şekilde tüm hızıyla sürüyor.
Sosyal faaliyetler kapsamında da bizim burada Tokyo Camii Gençlik Kulübümüz var. Bu klüpte atölye, el sanatları dersleri gibi dersler oluyor ve böylece insanlarımız sosyalleşme fırsatı buluyor. Ayrıca belirtmeliyim ki bu faaliyetler Japon vatandaşların da ilgisini çekiyor ve çalışmalarımıza çok yoğun ilgi gösteriyorlar. Gerek sosyal faaliyetler gerekse eğitim faaliyetleri olsun her birini hem bu şekilde yüz yüze hem de online olarak gerçekleştiriyoruz. Özellikle bu sene geçmiş yıllarda olmayan bir mukabele programı çekiyoruz. Bu programda okunan ayetlerin mealleri Arapça ve Japonca olarak eş zamanlı bir şekilde ekrana yansıtılıyor. Bununla alakalı Japon vatandaşlarımızın ilk defa bu vesileyle Kur'an'ı işittikleri, Kur'an'dan çok etkilendikleri ve anlamını okuma fırsatı buldukları yönünde çok olumlu dönüşler alıyoruz. Bu da bizi mutlu ediyor. Yine Başkanlığımızın "yurt dışında sıkça sorulan dini sorular" şeklinde hazırladığı formatı biz Japonya'ya uyarlayarak "Japonya'da sıkça sorulan dini sorular" şekline büründürdük ve Ramazan ayında her gün bir video olmak üzere bu formatı hazırlayıp camimizin sosyal medya hesaplarında paylaşıyoruz. Yine öğrencilerimize yönelik olarak Amme cüzünü tamamen talim-tecvid üzere okuyor ve onlarla paylaşıyoruz. Böylece surelerin doğru okunuşunu öğrenmiş oluyorlar.
Bizim camimizde Cuma hutbeleri dört farklı dilde okunuyor. Çünkü camimiz başta da belirttiğim gibi farklı milletlerden, farklı renklerden, farklı dillere sahip pek çok Müslümanı kubbesinin altında aynı anda topluyor. Bunu da öncelikle İslam'ın ve Müslümanların dili olması, camimize Arap elçiliklerinden çok fazla cemaat gelmesi sebebiyle Arapça, akabinde burada bulunmamız hasebiyle Japonya'nın dili olan Japonca, ardından kendi dilimiz olan Türkçe ve en sonunda genele hitap etmesi için de İngilizce olarak dört dilde okumaya çalışıyoruz. Bu uygulamanın dünya çapında tek olan bir uygulama olduğunu söylüyor gelen misafirlerimiz. Hutbelerimizi dört farklı dilde okusak da uzun tutmuyoruz. Önce bir ayet okuyoruz, arından bir hadisle devam ediyor ve en son olarak mesajımızı veriyoruz. Hutbemizi bu şekilde 10 dakika gibi kısa bir sürede okumuş oluyoruz.
Tokyo Camii’nin yayın faaliyetleri de yoğun bir şekilde devam ediyor. Bu kapsamda Kur'an'ı Kerim'in Japonca mealini ve çocuklara yönelik çeşitli kitapları yayımlıyoruz. Bu şekilde sosyal ve kültürel faaliyetlerimizi 12 ay boyunca aralıksız olarak sürdürüyoruz.
Burada camimize ait bir de helal marketimiz var ki özellikle Ramazan'da Müslim, gayrimüslim tüm vatandaşlarımız bu marketimize büyük bir ilgi gösteriyor. Bu ilgi de ürünlerimizde helal hassasiyetine dikkat edilmesi ve Türk ürünleri olmasından kaynaklanıyor.
Camimizde nikah ve şehadet merasimleri de oluyor. Her ay 10-12 tane Japon kardeşimiz camimize gelerek Müslüman olmak istediklerini ikrar ediyorlar ve biz de buna bağlı olarak kendileri için ihtidâ merasimleri düzenliyoruz. Kendilerine bu esnada İslam'ı özet olarak anlatıyor ve Başkanlığımızın Japoncaya çevrilmiş yayınlarından hediye ediyoruz.
Nikah merasimleri camimiz için oldukça önemli. Şöyle ki, dünyanın pek çok yerinden sırf nikahımız Tokyo Camiinde kıyılsın diye kalkıp gelen kardeşlerimiz var. Mesela Endonezya'dan uçak kaldırıp Tokyo'ya gelerek nikahlarını burada kıydıran ve sonra geri dönen çok insan oluyor. Cenaze hizmetlerimizi de herkese eşit seviyede yaklaşarak, lâyık-ı veçhile yürütmeye çalışıyoruz. Salgın öncesi Cuma namazlarından sonra Türk usulü Cuma aşı ve çay ikramı yapıyorduk cemaatimize. Fakat maalesef şu anda buna ara vermiş durumdayız.
Tüm bunlara ek olarak cumartesi, pazar ve resmi tatillerde Tokyo Camiine ziyaret turları oluyor. Bu turlar Japon rehberimiz Abdülkerim beyin rehberliğinde saat 14:30'da başlıyor ve bir saat sürüyor. Bu süre zarfında caminin tarihi, İslam medeniyet ve kültürü, Türk tarihi gibi konularda ziyaretçilere bilgiler veriliyor. Tur ikindi namazıyla birlikte son buluyor. Ziyaretçilerimiz böylece hem İslam hakkında bilgi edinmiş oluyor hem de ikindi ezanını dinleyip namaz kılan Müslümanları izleme fırsatını yakalıyorlar. Namaz sonrasında benim okuduğum aşr-ı şerifi dinliyorlar, bana sorular soruluyorlar, onlarla Japonca konuşuyorum. Bu şekilde kendileriyle de tanışmış oluyoruz.
Başkanlığımızın zekât, fitre ve kurban faaliyetlerine de camimiz olarak gerekli desteği sunuyoruz.
Son olarak ben Türkiye'den sizlere kardeşlerimizin selamlarını iletiyorum. Sizin Türkiye'deki Müslümanlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Türkiye'deki kardeşlerimizin selamlarını aldık, kabul ettik. Cenâb-ı Allah razı olsun. Ben de sizlerin vesilesiyle gerek Türkiye'deki kardeşlerimize gerek dünyanın birçok yerinde bizleri sosyal medya aracılığıyla takip eden bütün kardeşlerimize hayırlı Ramazan'lar diliyorum.
Şimdiden hepsinin Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyorum. Allah-u Teâlâ bu salgın sürecinden bir an önce en güzel şekilde kurtulabilmeyi, sağ salim atlatabilmeyi cümlemize nasip eylesin diye dua ediyorum. Bütün kardeşlerimize dünyanın bir ucundan, tam 10 bin kilometre uzaktan selam ve hürmetlerimi sunuyorum.
Söyleşi: Celalettin Alkan