Güncelleme Tarihi:
William Shakespeare’in klasik aşk trajedisinden uyarlanan, Sergey Prokofyev’in müziğiyle ölümsüzleşen ‘Romeo ve Juliet’ klasik bale repertuvarında hem koreografik zenginliği hem de müzikal derinliğiyle özel bir yere sahip. İki düşman ailenin çocukları arasında filizlenen imkânsız bir aşkın hikâyesini anlatan bu başyapıt İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Ricardo Amarante’nin özel koreografisi ve Zdravko Lazarov şefliğinde Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) yaklaşık 20 yıl sonra, geçen hafta prömiyer yaptı. Berfu Elmas ve Batur Büklü’nün Romeo ve Juliet’i başarıyla canlandırdığı eser izleyiciye sürükleyici bir hikâye sunuyor. Sahneye adım attığı anda hem dansı hem de mimikleriyle dikkat çeken dansçılardan biriyse Romeo’nun en yakın arkadaşı Mercutio’yu canlandıran, 22 yaşındaki, Moldova kökenli, Avustralyalı bale dansçısı Matthew Solovieff. Mercutio rolünün yanı sıra nisan ve mayıs aylarında dönüşümlü olarak Romeo’yu da canlandıracak olan Solovieff, ‘Romeo ve Juliet’ temsili sonrası sorularımızı yanıtladı.
- Baleyle nasıl tanıştın? Ailende bale yapan var mıydı?
Ailemde baleyle ilgilenen hiç kimse yoktu. Ama Avustralya’ya taşındığımızda ailem bir bale gösterisi izlemeye gidecekti. O zamanlar 6 yaşımdaydım. “Ben de görmek istiyorum” dedim. “Sen iki dakika yerinde duramıyorsun, nasıl bale izleyeceksin” diye karşı çıktılar. Ama ısrar ettim. Sonunda oturup bütün gösteriyi izledim, bayıldım! O gün anneme “Ben bale yapmak istiyorum” dedim. Öyle başladı her şey ve şimdi buradayım.
- Neden İstanbul’a gelmeyi tercih ettin? Özel bir sebebi var mı?
İstanbul’a gelmeden önce Sırbistan’daydım. Orada birlikte çalıştığım, en yakın arkadaşım bir Türktü, adı Ardis (Kanat Tekkanat). 10 günlük bir tatilimiz vardı ve bana “İstanbul’a gel, sana şehri göstermek istiyorum. İstanbul çok güzel bir yer” dedi. Daha önce hiç gitmemiştim. Gelip görünce şehre âşık oldum. Gerçekten büyüleyici bir yer. Bazı yerleri bana Avustralya’yı, bazı yerleri Paris’i hatırlattı. Sonra buradaki topluluktan bana birkaç ders verme teklifi geldi. Memnuniyetle kabul ettim. Derse geldim, topluluğun sanat yönetmeniyle tanıştım. O da beni güçlü bir dansçı olarak gördüğünü söyledi ve eğer ilgilenirsem bana yardımcı olabileceğini belirtti. Ben de 1,5 yıl sonra buradayım.
- AKM’de yeni bir ekiple sahneye çıkmak nasıl bir his?
Açıkçası muhteşem bir his. Sahne çok büyük. Bazen biraz korkutucu olabiliyor. Çünkü son 1,5 yıldır daha küçük, seyirciyle daha iç içe sahnelerde dans etmeye alışmıştım. Sonra birden AKM’ye geldim ve kendimi 2 bin kişilik bir salonun karşısında buldum. Her detayla ilgilenen o kadar çok insan var ki... Mesela sahne değiştiğinde bir anda 50 kişi girip çıkıyor, hepsi görevini büyük bir titizlikle yapıyor.
‘FUTBOLU TAKİP EDİYORUM’
- ‘Romeo ve Juliet’ balesinde nasıl bir karakteri canlandırıyorsun?
Ben Mercutio’yu oynuyorum. Romeo’nun en yakın arkadaşı, aynı zamanda Benvolio’nun da dostu. Montague ailesinin ukala ve kendine fazlaca güvenen karakteri diyebiliriz. Kılıç kullanmakta iyi olduğunu ve kadınlar üzerindeki etkisini biliyor. Biraz çapkın ve fırlama. ‘Şakacı’ bir karakter ama aynı zamanda biraz garip, yanlış anlaşılan biri. Bu aşırı özgüveni yüzünden de sonunda ölüyor.
- Provalar dışında nasıl bir hazırlık sürecin oluyor?
Shakespeare’i çok seviyorum. ‘Romeo ve Juliet’ de en sevdiğim eserlerinden biri. Hikâyeyi baştan sona çok iyi biliyorum. Hatta küçükken ‘Romeo ve Juliet’ balesinde ufak bir rol canlandırmıştım. Bu yapımda olacağımı duyduğumda neredeyse tüm ‘Romeo ve Juliet’ bale versiyonlarını ve sinema filmlerini izledim. Baz Luhrmann’ın yönettiği Leonardo DiCaprio’nun oynadığı o meşhur filmi, hatta ‘West Side Story’yi de izledim. O da ‘Romeo ve Juliet’ten ilham almış çok güzel bir hikâye. Mercutio’yu anlamaya çalışırken bu farklı uyarlamalarda karakter nasıl yorumlanmış, ne gibi detaylar öne çıkmış onlara baktım. Her birinden bana ilham verecek şeyleri alıp kendi Mercutio’mu yaratmaya çalıştım.
- Başka nelerle ilgileniyorsun?
Eskiden dövüş sanatlarını yakından takip ederdim, özellikle jiu-jitsu’yla ilgilendim, şimdi zamanım kalmıyor. Türkiye’de futbolu takip ediyorum. Modern dansı, özellikle çağdaş dansı seviyorum. Sanat galerilerini geziyorum. Operadan rock’a müzik hayatımın vazgeçilmezi. Bir yandan da eğitimime devam ediyorum.
- Ne eğitimi alıyorsun?
Avustralya Üniversitesi’nden çevrimiçi olarak hukuk eğitimi görüyorum. Bale kariyerim bittikten sonra bale dünyasında, hukuki alanda çalışmak istiyorum. Dansçı ve koreografların hakları, çalışma koşulları gibi konularla ilgilenmeyi çok isterim.
- Bale kariyerini ne kadar sürdürmeyi planlıyorsun?
40’larına kadar dans edebilmek harika olurdu ama bale böyle bir meslek değil. Bazen 30’unda vücut ‘artık yeter’ diyor, bazen 40’ında hâlâ sahnede olabiliyorsun. Yani ne zaman bırakacağımı şimdiden kestirmek zor.
‘TAN SAĞTÜRK’ÜN GİRİŞİMİYLE TELİF SORUNU ÇÖZÜLDÜ’
20 yıl sonra ilk kez yeniden sahnelenen ‘Romeo ve Juliet’ balesinin perde arkasındaki ilginç hikâyeyi İstanbul Devlet Opera ve Balesi orkestra şefi İbrahim Yazıcı şu sözlerle anlatıyor: “2005’te Ankara Devlet Opera ve Balesi ‘Romeo ve Juliet’, ‘İlkbahar Tangosu’ ve Bizet-Shchedrin’in ‘Carmen’ eserini sahneye koymuştu. Birçok temsil yapıldı. Ancak bir süre sonra eserlerin notalarını yayımlayan Sikorski firması, telif sahibi olduğunu, izin alınmadan veya gerekli telif ücreti ödenmeden sahneye konan eserin temsillerinin durdurulmasını talep etti. Konu yargıya taşındı. Sonuç olarak Devlet Opera ve Balesi 120 bin euro tutarında ceza aldı. Bu telif sorunu çözülene kadar Prokofyev, Şostakoviç, Haçaturyan gibi bestecilerin eserleri, dolayısıyla ‘Romeo ve Juliet’ tam 20 yıl boyunca Devlet Opera ve Balesi sahnesinde izleyiciyle buluşamadı. Bu kronikleşmiş sorun Tan Sağtürk’ün girişimiyle çözüldü.”