Güncelleme Tarihi:
Kuşaklar, içine doğduğu dönemin siyasetinden ekonomisine, medyasından eğitimine kadar pek çok etkenden beslenerek şekilleniyor. Her kuşak önceki kuşakların mirasını devralırken kendi dillerini, değerlerini ve ritüellerini yaratarak bir dönüşüme de öncülük ediyor. Bu dönüşümün izini İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan ve ‘Medya, Aile ve Kuşaklar’ adlı kitabın yazarı, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meltem Güzel’le sürdük.
Bugünün çocuk ve gençlerini anlamak için yalnızca yaşadıkları çağa değil, onları yetiştiren kuşaklara da bakmak gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Meltem Güzel, “Z Kuşağı’nın ebeveynleri ağırlıklı olarak X Kuşağı’ndan; Alfa Kuşağı’nınkilerse çoğunlukla Y Kuşağı’ndan oluşuyor” bilgisini veriyor. Bu kuşakların çocuklarıyla kurduğu ilişkiler doğrudan onların değer dünyasını ve davranış biçimlerini şekillendiriyor. Güzel’e göre, X Kuşağı, kendi ebeveynlerinden (‘Bebek Patlaması’ Kuşağı) gördüğü otoriter ve mesafeli aile yapısının aksine çocuklarına daha yakın, korumacı ve rehberlik eden bir rol üstleniyor. Bu nedenle Z Kuşağı, her ne kadar teknolojiyle iç içe büyümüş olsa da aileleriyle güçlü bağlar kurmuş, onların yönlendirmelerine değer veren bir kuşak olarak öne çıkıyor: “Çalışmalar gösteriyor ki; X Kuşağı ebeveynler tarafından yetiştirilmiş olmalarının etkisiyle Z Kuşağı bir önceki kuşakla kıyaslandığında daha tutucu bir nesil.”
Alfa Kuşağı’ysa daha geç yaşta çocuk sahibi olan, eğitimli ve sosyal çevresi daha çeşitli Y Kuşağı ebeveynlerin çocukları. Güzel, Y Kuşağı’nın yüksek beklentilerle büyütülen, özgüvenli bireyler olarak çocuklarına özgürlükçü ve demokratik aile yapısını aktardığını belirtiyor ve bu durumun Alfa Kuşağı’nda daha bireysel, meraklı, teknolojiyle çok erken yaşta tanışan bir profil yarattığını söylüyor: “Alfalar, şimdiye kadarki en eğitimli ve teknolojiye en hâkim kuşak olma potansiyeline sahip.” Güzel bu çocukların aynı zamanda büyük ölçüde büyükanne ve büyükbabaları (Bebek Patlaması Kuşağı) tarafından desteklendiklerini ve bunun da kişilik gelişimlerinde önemli bir rol oynadığını ifade ediyor.
İmkân eşitsizliği
Alfa Kuşağı’nın teknolojiyle iç içe doğduğunu ve dijital dünyanın onlar için ‘doğal bir uzantı’ haline geldiğini söyleyen Güzel “Teknolojiyi kullanmak onlar için içgüdüsel bir şey. Ailelerin çocuklara erken yaşta sosyal medya hesapları açmalarıyla birlikte çocuklar bir dijital kimlik kazanıyor ve çok erken yaşta dijital tüketici haline geliyorlar” diyor.
Beta Kuşağı içinse henüz somut gözlemler yapılamadığını belirten Güzel bu kuşağın yapay zekâ, arttırılmış gerçeklik, sanal avatarlar ve hologram teknolojileriyle şekillenen bir dünyada büyüyeceğini öngörüyor.
Meltem Güzel eğitim kurumlarının bu kuşakların ihtiyaçlarına tam anlamıyla yanıt veremediği konusuna da dikkat çekiyor ve okullardaki teknolojik imkân eşitsizliğinden bahsediyor: “Pek çok okulda akıllı tahtalar, tabletler, online eğitim platformları gibi dijital araçlar müfredata dahil edilmeye çalışılıyor. Ancak bu çaba her yerde eşit biçimde karşılık bulmuyor. Bu kuşaklar, geleneksel ders anlatımı yerine interaktif ve dijital içerikleri daha çekici buluyor. Eğitici oyunlar, sanal gerçeklik deneyimleri ve interaktif içerikler, bu kuşağın öğrenme biçimleri üzerinde etkili oluyor. Alfa Kuşağı erken yaşlardan itibaren kodlama, robotik ve teknolojik eğitim almak istiyor. Okullar bu alanları müfredata dahil etme çabasında ama uygulamada istenen verim sağlanamıyor.”
‘Z Kuşağı için sosyal sorumluluk var olma biçimi’
Prof. Dr. Emre Erdoğan genç kuşakların siyasette, ekonomide ve kültürel yaşamda nasıl bir rol üstleneceğine ilişkin şunları söylüyor: “Artan eğitim düzeyi, dijital okuryazarlık, eleştirel medya tüketimi ve çevre bilinci gibi alanlardaki gelişmeler bu kuşağın kültürel ve ekonomik katkılarını dönüştürücü kılabilir. Siyasal alandaki etkileriyse doğrudan temsil edilip edilmediklerini hissedip hissetmemeleriyle bağlantılı. Şu anki koşullar altında, gençlerde siyasete güvensizlik ve dışlanmışlık hissi yaygın.”
Prof. Dr. Erdoğan, bu güvensizliğin sürmesi durumunda neler olabileceğini şöyle anlatıyor: “Bu kuşakların sisteme entegrasyonu sağlanmazsa demokratik değerlerin gerilemesine katkı sağlayabilecek otoriter yönelimlere açık hale gelebilirler.” Ancak olası bir siyasal yenilenmeye de kapı araladıklarını ifade eden Erdoğan ‘haysiyet duygusunu temel alan yeni bir siyasal tahayyül’ geliştirilebilirse bu kuşakların demokratikleşmenin taşıyıcı gücü haline gelebileceğini söylüyor. Bugün bile ‘protesto, gönüllülük ve sosyal girişimcilik gibi alanlarda’ etkili olduklarını hatırlatıyor.
Z Kuşağı’nın farklı bir siyasal katılım biçimi benimsediğini belirtiyor Prof. Dr. Emre Erdoğan: “Apolitik olarak yaftalanan Z Kuşağı, aslında farklı bir siyasal angajman biçimi benimsiyor. Partilere üyelik ya da seçim katılımı gibi geleneksel göstergeler yerine protesto, boykot, dijital kampanya gibi araçları tercih ediyorlar.” Erdoğan’a göre sosyal sorumluluk, bu kuşak için artık sadece duyarlılık göstergesi değil, kendini ifade etme ve var olma biçimi.
‘Kendilerine yakışır’ bir iş arıyorlar
Prof. Dr. Emre Erdoğan’a göre Z Kuşağı’nın toplumsal değerlere ve siyasete yaklaşımındaki dönüşüm, yeni yeni dahil oldukları iş hayatına bakışlarında da kendini gösteriyor. Peki, bu kuşak iş dünyasında ne istiyor? Prof. Dr. Emre Erdoğan araştırmalara dayanarak gençlerin beklentilerinin maddi güvenceyle sınırlı olmadığını belirtiyor: “Gençlerin giderek daha fazla ‘kendilerine yakışır’ bir iş arayışında oldukları ve bu arayışın yalnızca piyasa talepleriyle sınırlı kalmadığı görülüyor. ‘Yenilikçilik’ ve ‘haysiyetli iş’ kavramları bu kuşakta ön plana çıkıyor.”