'Yaz' geliyor, yüzümüz gülüyor!

Güncelleme Tarihi:

Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor
Oluşturulma Tarihi: Nisan 06, 2025 08:425dk okuma

20 yıl önce konservatuvardan arkadaşı olan Salih Bademci ile kendi tiyatrolarını kuran Çağrı Şensoy, şimdilerde “Gece Diyarı” oyunuyla seyirci karşısına çıkıyor. Bir yandan da eşi Buse Arslan’la Yaz adını verdikleri kızlarını kucaklarına almak için gün sayan ünlü oyuncuyla hem tiyatro projesini hem de aile yaşantısını konuştuk.

Haberin Devamı

Öncelikle yakın dostunuz Salih Bademci’yle tiyatro kurma fikrinin nasıl ortaya çıktığını soralım...

- Biz konservatuvardan sınıf arkadaşıyız: Salih, Güneş (Sayın), İmer (Özgün), Hüseyin (Sevimli) ve ben. Daha okul yıllarındayken, kendi sözümüzü söyleme, kendi cümlelerimizi kurma isteğimizi fark ettik. Bu nedenle konservatuvar ikinci sınıftayken, yaklaşık 20 yıl önce kendi tiyatromuzu kurduk. O günden bu yana da birlikte üretme alışkanlığımızı hiç kaybetmeden, düzenli olarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Artık birbirimizin dilinden, bakışından her şeyi anlayabiliyoruz. Bu kadar köklü ve güçlü bir bağla, Salih’le böyle bir hayali kurmak, onu birlikte yürütmek ve geliştirmek benim için gerçekten çok kıymetli.

 Ayrıca bizim için en özel özgürlüklerden biri de, herhangi bir patron tiyatrosuna bağlı olmadan, tamamen kendi seçtiğimiz metinleri ve üslupları sahneleyebilmek.

Haberin Devamı

Bu özgürlük sayesinde bir yandan sahnede kendi sözümüzü söyleyebiliyor, diğer yandan da genç arkadaşlarımızla bilgimizi ve sahnemizi paylaşmaya çalışıyoruz. Bu da bizim için ayrı bir değer, ayrı bir anlam taşıyor.

Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor

ROLÜN BÜYÜĞÜ KÜÇÜĞÜ OLMAZ

Şimdilerde “Gece Diyarı” oyunuyla sahnedesiniz. Bu oyunun ortaya çıkış sürecini anlatır mısınız?

- Tiyatromuzda yeni metinler keşfetmek benim görevlerim arasında. Artık yeni bir oyun yapma zamanımızın geldiğini hissediyordum, bu nedenle repertuvarı taramaya başladım. Sevdiğim pek çok oyunla karşılaştım. Özellikle Marius von Mayenburg’un metinlerinden biri dikkatimi çekti ki kendisi en sevdiğim yazarlardan biridir.

Bu zekice yazılmış, yüksek hicivli metni okur okumaz adeta çarpıldım ve hemen ekip arkadaşlarıma yolladım. “Hadi bu oyunu yapalım” dedim. Herkes çok beğendi ve böylece çalışmalara başlamış olduk. Kısa süre sonra İstanbul Tiyatro Festivali oyuna talip oldu. Uluslararası Tiyatro Festivali’nde sahnelemek isteyip istemediğimizi sordular. Ben de büyük bir memnuniyetle kabul ettim.

Haberin Devamı

Ekip olarak bizi çok heyecanlandıran bir fikirdi bu. Sonuç olarak oyunumuzun açılışını, bu sezon başında, İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında gerçekleştirmiş olduk.

Canlandırdığınız rol övgü dolu yorumlar alıyor. Nasıl bir karakterle sahnedesiniz, sizden dinleyelim...

- Bu metin, son derece zekice yazılmış bir komedi. Benim canlandırdığım Filip karakteri, aslında 21. yüzyıl insanının tüm sıkışmışlıklarını içinde barındırıyor.

Maddeye, metaya ve paraya olan düşkünlüğü, hayatındaki temel değerleri bile hiçe saymasına neden olabiliyor. Bunu yaparken oldukça pragmatik ve menfaatçi bir yaklaşıma sahip. Ancak tüm bu özelliklerine rağmen, bir şekilde sevimliliğini de koruyabilen, sempatik bir ‘günümüz insanı’ Filip. Eşiyle olan ilişkisi ve onun politik hassasiyetleriyle kurduğu denge, bir miras hikâyesiyle altüst oluyor. Filip, bu süreçte elindeki tüm değerleri ve dengeleri bir bir kaybediyor. Bu yönüyle hem trajikomik hem de izleyiciye fazlasıyla tanıdık gelebilecek bir karakter.

Haberin Devamı

Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor

FRANKFURT’TA DÜKKÂNA SIĞINDIM

Sosyal medyada sizin için “Tiyatroda ciddi performansa sahip ama dizilerde yan rolde” diye bir yorum okudum. Bu konuda haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz?

- Ben rolün büyüğü küçüğü olduğuna inanmıyorum. Olduğum yerden de son derece mutluyum. Elbette televizyon sektörünün kendine özgü dinamikleri ve değerleri var ama ben oynadığım her rolde o karakterin hacmini genişletmeye, ona farklı bir açıdan bakmaya ve derdini seyirciyle buluşturmaya özen gösteriyorum.

Karakteri sevdirebilmek, izleyiciyle bağ kurmasını sağlamak benim için esas olan. Bu yüzden de ‘illa başrol oynamalıyım’ gibi bir derdim hiç olmadı. Benim için önemli olan, oynadığım karakterin derinliği ve seyirciyle kurduğu samimi iletişim. Şimdiye kadar da bunu başarabildiğimi düşünüyorum.

Haberin Devamı

Yurtdışında ciddi bir fan kitleniz var. Türk oyuncularına yurtdışında olan bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Yurtdışındaki bu ilgi gerçekten beni hem çok şaşırtıyor hem de çok mutlu ediyor. Sosyal medya, internet ve Türk dizilerine olan yoğun ilgi sayesinde dünya çapında büyük bir sevgiyle karşılaşıyoruz. Bu da beraberinde birçok avantajı getiriyor tabii. Türkiye’de, kendi kabuğumda ve çevremdeyken bu ilgiyi bazen çok fazla hissedemiyorum.

Ama ne zaman yurtdışına çıksam, sokakta birileriyle konuşsam ya da yaptığım işin izlendiğini fark ettiğim anlar yaşasam, bu benim için büyük bir mutluluk ve motivasyon kaynağı oluyor.

Dünya artık çok daha küçük bir yer haline geldi ve biz oyuncular da dünyanın dört bir yanında tanınıyor, seviliyoruz. Çünkü gerçekten dizi konusunda dünyada en iyi işlerden bazılarını biz yapıyoruz. Çok yetenekli oyuncularımız, güçlü yönetmenlerimiz ve yaratıcı yazarlarımız var. Bu da Türkiye’nin global ölçekte ciddi bir başarı yakalamasını sağlıyor.

Haberin Devamı

Bununla ilgili yurtdışında yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?

- Frankfurt’ta sokakta yürürken bir anda etrafımda yoğun bir ilgi oluştu ve kendimi bir dükkânın içine sığınmak zorunda kalmış halde buldum. Başka çıkış yolu yoktu. Bir süre orada saklanıp, kalabalığın dağılmasını bekledim. Sonrasında da hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Gerçekten unutulmaz bir andı.

Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor

‘SERT DURUŞUN VAR’ DİYORLAR OYSA TAM BİR KEDİ GİBİYİM

Dışarıdan sert bir duruşunuz var. Normalde sinirli misinizdir? Bu hayatta sizi en çok ne sinirlendirir?

- Küçüklüğümden beri “Sen biraz çatık kaşlısın, sert biri misin?” derler. Oysa ben aslında oldukça pozitif biriyim. Hiç öyle büyük dertlerim de olmadı. Hayatta neyle karşılaşırsam karşılaşayım, kendimce bir duruşum olsun istedim, belki o yüzden biraz sert görünmüş olabilirim. Halbuki içten içe tam bir kedi gibiyim diyebilirim. Nadiren sinirlenirim. Yine de iki şey var ki tahammül edemem; aptal yerine konulmak ve adaletsizlik. Bunlar beni en sinirlendiren şeyler. Bir de saygısızlık, yani özellikle kalabalık alanlarda bir başkası yokmuş gibi onu rahatsız etme potansiyelini düşünmeden, düşüncesiz davranan insanlarla sinirlenebiliyorum.

Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor

‘YAZ’ GELiYOR YÜZÜMÜZ GÜLÜYOR

◊ Eşiniz Buse Arslan ile bebeğinizi kucağınıza almak için gün sayıyorsunuz. Neler hissediyorsunuz?

- Babalık heyecanı sardı diyebilirim, her yanım bu duyguyla dolu. Şu anda Buse’yle birlikte en çok konuştuğumuz, en çok düşündüğümüz ve hayatımızın merkezine koyduğumuz konu bu.

Aklımız, hayallerimiz, tüm odağımız; her şeyin yolunda gitmesi ve bu süreci en doğru şekilde nasıl yaşayacağımız üzerine yoğunlaşmış durumda.

İlk kez böyle bir şey yaşıyoruz ve neyle karşılaşacağımızı tam olarak bilmiyoruz. Ama bu haberi aldığım andan itibaren, başka biri olduğumu hissediyorum. İçten içe değiştiğimi, dönüştüğümü fark ediyorum. Dünyaya, insanlara, çocuklara, doğaya ve geleceğe bakışım bambaşka bir hale geldi.

Evet, kaygılar da arttı elbette. Ama sanırım bu işin doğal bir parçası. Tüm bu duygulara rağmen, çok mutluyum ve tarifsiz bir heyecan içindeyim.

◊ Bebeğinizin ismi Yaz olacak. İsmine nasıl karar verdiniz?

- Buse’yle isim için konuşurken aklıma Yaz geldi. Hayatımızdaki enerjisini düşündük; hem mevsim olarak hem de fonetik olarak, o kelimenin ağızdan çıktığı anda bile insanın içini ısıtan bir tarafı var. Derken bir anda “Evet, Yaz olsun!” dedik ve karar verdik.

Çok uzun bir süreç olmadı ama kararımızdan çok memnunuz. Yaz geliyor, yüzümüz gülüyor...

Ve daha da gülecek diye umuyorum.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!