Yangındaki sorumluluk meselesine bakmak...

5dk okuma

Bolu Kartalkaya’da yaşanan büyük yangın felaketinin ardından geçen hafta kaleme aldığım üç ayrı yazıda ülkemizde yangınla mücadele alanındaki mevzuatın durumunu ve tarihçesini değerlendirmeye çalıştım.

Haberin Devamı

Bunu yaparken birçok yönetmelik ve yasa metnini incelemem gerekti. Bu arada, bazı yönetmeliklerin üzerinde sonradan yapılan değişikliklere özel bir dikkatle bakmak gerekiyordu.

Tabii, farklı alanlardaki yönetmeliklerin yangın önlemlerine ilişkin muhtelif düzenlemeler getirmiş olması, uygulamada yetki açısından gri alanlara giren, yorum gerektiren durumlar yaratabiliyor.

Ve geçen haftadan beri tanıklık ettiğimiz üzere, yangın faciasıyla ilgili kamu makamlarının görev, yetki ve sorumluluklarına dönük olarak kamuoyu karşısında siyasiler arasında sert tartışmalar yaşanabiliyor.

*

Baştan vurgulamalıyım ki, yangınla mücadele alanındaki ana metin olan 2007 tarihli “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”, önceden alınması zorunlu önlemler bakımından iyi düşünülmüş, etraflıca hazırlanmış bir metin olarak dikkat çekiyor; kayda geçirilmesi gereken bazı çekincelerle birlikte...

Haberin Devamı

Burada sorunun bir boyutu, yönetmelikte öncelikle etkin bir uygulamayı sağlayacak olan “yaptırımlar” ve bunu da içermesi gereken denetim meselesinin biraz boşlukta kalmış olmasından kaynaklanıyor.

Bugün dördüncü bir yazıyla, mevcut mevzuat hükümleri çerçevesinde Kartalkaya’da yaşanan yangın faciası ile ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bu çerçevede şu gözlemleri öne sürebilirim:

*

Birinci konu Bolu Valiliği’ne bağlı olan İl Özel İdaresi’ni ilgilendiriyor. Yangının çıktığı Grand Kartal Oteli’nin bulunduğu yerin, sorumluluk ve yetki anlamında İl Özel İdaresi’ne bağlı olduğu hususunda bir tereddüt yok. İlgili yasalara göre, otel il sınırları içinde belediyenin sorumlu olduğu bölge ve buna mücavir alanın dışında kalan bir sahada bulunuyor.

Önemli bir nokta daha var. İl Özel İdaresi’nin görev ve yetki alanına girse de, yangınla mücadele açısından gerekli organizasyon söz konusu olduğunda problemli bir durum beliriyor.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Ali Ulusoy, geçenlerde T-24’te yayımlanan bu konudaki kapsamlı analizinde, İl Özel İdaresi Kanunu’nun il özel idareleri için itfaiye teşkilatı kurma zorunluluğu öngörmediğini hatırlatıyor.

Haberin Devamı

Prof. Ulusoy, aynı zamanda il özel idaresi sınırları içindeki yerlerde yangınla ilgili görev ve yetkilerin hangi idarece yürütüleceği konusunda da mevzuatta açıklık olmadığına dikkat çekiyor.

Böyle de olsa, yangının çıktığı yapı bir turizm tesisi olduğu için, mekanın en azından denetimi açısından Turizm Bakanlığı’nın sorumluluk alanına girdiği anlaşılıyor.

Bu arada, Bolu İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sırrı Köstereli, önceki gün yaptığı bir açıklamada “İl Özel İdaresi’nin yangın yönetmeliği gereklilikleri konusunda denetleme yetkisinin ve buna ait teşkilatının olmadığını, bu konuyla alakalı yanıtların ilgili mevzuatta aranması gerektiğini” belirtmiştir.

*

Haberin Devamı

Burada hadisenin en tartışmalı alanlarından birine, Turizm Bakanlığı’nın otelin yangın önlemleri açısından denetimini yapıp yapmadığı sorusuna geliyoruz.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, geçen cuma akşamı CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sorularını yanıtlarken, kuvvetli ifadelerle bakanlık kontrolörlerinin denetim yetkilerinin yalnızca turizmle ilgili süreçlere yönelik olduğunu vurguladı, “Biz nitelik ve sınıflandırmayla ilgili denetimleri yapıyoruz” diye konuştu.

Bakan bu pozisyonu alırken, 1983 yılında çıkarılmış olan ve 2006 yılında bir dizi değişikliğe uğrayan “Turizm Yatırım, İşletme ve Kuruluşlarının Denetimi Hakkında Yönetmelik” bize ne söylüyor?

Haberin Devamı

Yönetmeliğin “Kapsam” başlığı altındaki ikinci maddesinde “Bu yönetmelik, insan ve çevre sağlığı ile can ve mal güvenliği de dahil olmak üzere belgeli turizm yatırım işletmelerinin ... denetlenmesine ilişkin hükümleri de kapsar” deniliyor.

Keza, 22. maddesinde denetimde incelenecek hususlar arasında “Can ve mal güvenliğine yönelik tedbirler” de sıralanıyor.

Yönetmelik, denetimin bakanlık kontrolörleri ve bakanın görevlendirmesi halinde bakanlık müfettişlerince yapılacağını söylüyor.

Yani yönetmeliğin hükümlerine göre bir turizm tesisinden içeri girecek olan kontrolörün o mekânda konaklayan insanların can güvenliklerinin karşılanıp karşılanmadığını da merak etmesi, örneğin yangın merdiveninin bulunup bulunmadığına, odalarda yağmurlama sistemi olup olmadığına da bakması gerekiyor.

Haberin Devamı

Bunlara bakılması bir kontrolörün ne kadar zamanını alır ki?

*

Öte yandan, söz konusu işletme yürütmekte olduğu bazı bürokratik işlemler açısından Bolu Belediyesi’ne bağlı itfaiye müdürlüğünden geçen aralık ayında denetleme talebinde bulunmuştur. Bolu itfaiyesi de 16 Aralık tarihinde yaptığı incelemede, oteldeki yangın önlemlerini sekiz maddede yetersiz bulmuştur.

Bu rapora bakıldığında, bir yangın ihtimali karşısında bina tehlikeli bir durumdadır.

Tam bu noktada diğer tartışmalı başlığa geçiyoruz. CHP’li Bolu Belediyesi’ne bağlı itfaiye birimi bu raporu hazırlamış olmakla birlikte, yetkisi bulunmadığı gerekçesiyle işletme hakkında herhangi bir işlem yapmama yoluna gitmiştir.

Burada öncelikle işletme sahiplerinin sorumluluğu meselesi karşımıza çıkıyor. Konaklayan misafirlerden ödemelerini çoğunluk önceden alan, yani para tahsilatını bu şekilde garantileyen işletme sahipleri, konu yangın önlemleri olunca emniyetsizliği tercih etmişlerdir. Sergiledikleri umursamazlık asgari insanlık ölçülerinden yoksun olduklarının bir ifadesidir.

*

Şimdi Bolu Belediyesi’nin sorumluluğuna geçelim. Evet belediye, bu tesisin kendi görev ve yetki alanının dışında olduğunu söylerken mevzuat açısından ilk bakışta haklı görülebilir.

Böyle de olsa, belediyenin sekiz kritik maddede sakıncalı bulunan bir tesisin faaliyetine devam etmiş olmasına göz yumarak seyirci kalmayı tercih etmesinin hiçbir izahı yoktur.

Asgari kamusal sorumluluk, insan hayatı söz konusu olduğu için bir şekilde bir uyarı sisteminin devreye sokulmasını gerektirirdi. En basitinden otelin önüne “Yaptığımız teftişte yangınla mücadele açısından gerekli koşulların karşılanmadığı tespit edilmiştir. Bu durumu otelde kalan vatandaşlarımızın dikkatine getirmeyi bir insani sorumluluk olarak görüyoruz” şeklinde bir duyuru konması bile yeterli olurdu.

Bundan vazgeçtik, yangın raporunun bir şekilde sosyal medyada dolaşıma sokulması bile gereken uyarı etkisini çok kısa zamanda sağlardı. Bu durumu öğrenen hangi vatandaş o otelden içeri adım atardı ki?

*

Meselenin özü şudur. Bu otelde konaklamaya giden vatandaşlarımız, mekânda bir yangın ihtimaline karşı gereken bütün önlemlerin alınmış olduğunu varsayarak bu tercihi kullanmışlardır.

Aile büyükleri, çocukları ile birlikte tesisten içeri adım attıklarında, insan hayatına değer veren, profesyonel bir şekilde yönetilen ciddi bir işletmeden içeri girdiklerini zannetmekteydiler.

Hayatını kaybeden insanlarımızın emniyetli bir yere gittiklerini düşünmelerinde, yani yanılmalarında şu ya da bu şekilde sorumluluğu olan herkes, onların ölümünden de sorumludur.

*

Daha önce de vurguladığımız gibi, yangınla mücadeleye ilgilendiren mevzuatın bütünün karşılaştığımız yetki karmaşasına, tartışmalara son verecek bir şekilde yeni baştan gözden geçirilmesi gerekiyor.

Denetimlerin somut mekanizmalara, kesin takvimlere bağlanması, ayrıca denetimlerde itfaiye birimlerine merkezi bir görev verilmesi şarttır.

Keza, 2002 yangın yönetmeliğinde olup 2007 yönetmeliğinde çıkartılan “haber vermeden” denetleme yapma yetkisinin yeniden getirilmesi de işin bir başka gereğidir.

Bir başka “olmazsa olmaz” daha var. Bütün bu çalışmaların siyasi çekişmelerin bir tarafa bırakıldığı, insan hayatını her şeyin üstünde tutan partiler üstü bir anlayışla yapılması şarttır.

Bu, her şeyden önce alevler ve dumanlar arasında kalarak hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın, TV ekranları ve gazete sayfalarında yayınlanan fotoğraflarından bize tebessüm etmeye devam eden o küçük çocukların  hatıralarına saygının da bir gereğidir...

Yazarın Tüm Yazıları